Ali İzzet Keçeci yazdıİstanbul’un özellikle tarihi ilçeleri olan Fatih, Eyüp, Üsküdar ve Beyoğlu gibi yerlerde çoğu köşe başında duran ve dikkatlice bakmasak önündeki çöp yığınından ne olduğunu dahi anlamayacağımız onlarca çeşme bulunmaktadır. Geçmişte evlerde su şebekelerinin bulunmaması sebebiyle büyük önem taşıyan mahalle çeşmeleri, çoğu hayrat olarak yapıldığından ve kitabesinde hayır sahibinin ruhuna Fatiha okunmasını bekleyen özelliğinden dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Gelişen teknoloji ve değişen yaşam şartlarımız nedeniyle artık sokaklarda görünmeyecek şekillerde kıyıda köşede kalan ya da duyarsızlığımız nedeniyle çöplüğe dönen tarihi çeşmelerimiz giderek orijinal özelliklerini yitirmekte ve tarihi değerini kaybetmektedir. Başta kitabeleri olmak üzere, mermer alınlıkları, çeşme başları ve atık su tekneleri ile birer sanat eseri olan ve döneminin inceliklerini ve kitabesi sayesinde hayır sahibinin kimliğini yansıtan çeşmelerimiz bugün hak ettiği değeri göremediği gibi ilerleyen zamanda göreceğine dair bir izlenim de bulunmamaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri nezdinde özellikle camilere bitişik ya da cami avlusunda bulunan çoğu tarihi çeşmenin tamir edildiği bilinmektedir; ancak yazımıza konu gözden uzak kalan ve bir gece kitabesini, mermer kaidesini götürseler kimsenin haberi olmayacağı tarzda çeşmelerdir.
İstanbul’un imar faaliyetleri çerçevesinde büyük bulvarların açılması sırasında kaldırılan çoğu çeşmenin kitabe ve kaidelerinin Topkapı Sarayı büyük avluda duvar dibinde sergilendiğini her Topkapı ziyaretimizde görmekteyiz. Su haznesi küçük olan ya da yıkılmış olan çoğu çeşmenin sadece mermer alınlık, kaide ve kitabesinin kaldığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu çeşmelerin bu kaide ve kitabelerinden oluşan bir müzenin kurulması hiç de imkansız ve anlamsız değildir.Herhangi bir müzenin bahçesi ya da avlusu değil, sırf bu konuda bağımsız bir müze kurulması konu ile ilgili akademik çalışma yapanların yanı sıra sadece su ve çeşmeler üzerine inceleme yapanların da ana mekanı olacaktır. Kitabelerin günümüz Türkçesi ve diğer dillere çevirisinin yanı sıra, yaptıran hayır sahiplerinin hayatlarından kesitlere yer verilmesi, emin olun işin cazibesini daha da artıracaktır. Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Roma, Paris, Atina ve Berlin gibi şehirlerin en temel özelliklerinden birinin onlarca müzeye ev sahipliği yapmaları ve konu bazında eser sergilemeleri olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda İstanbul şehrinin de bir “Çeşme Müzesi”ne sahip olması çok isabetli olacaktır.Artık asli amacını kaybetmiş ve bilinçsiz kişilerin çöp yığını haline getirdiği hatta güzelim mermer kitabe ve kaidelerin sprey boyalarla karartıldığı çeşmelerimizin bir müze içerisinde sergilenmesi ve geleceğe aktarılması, kanaatim odur ki çok isabetli olacaktır. Tel örgü ardında kalan, binaların altına ya da iki bina arasına sıkışmış çeşmeleri bu şekilde kurtaramayacak olursak ortadan kaldırılan ve artık sadece arşiv kayıtlarında yer alan çeşmelere yakında yenileri eklenecektir. Su kavramını hayata eş tutan ve tarihi boyunca medeniyeti su kenarına ya da yakınına kuran insanoğlu şüphesiz su için çok şeyler yapmış ve çeşmeleri dahi birer sanat eseri haline getirmiştir. İstanbul’un meydanlarını süsleyen devasa büyüklükte meydan çeşmeleri bunların birer güzel örneğidir. Müze kurulması ve oraya taşınması istenilen çeşmeler bu büyük görsel meydan çeşmeleri değil, yukarıda anıldığı üzere sokak aralarında kalmış ve ağır ağır tarih sahnesinden silinmeye hazırlanan küçük ve duvar çeşmeleridir. İstanbul gibi tarih ve turizmin kalbi olan bir kente böyle özel içerikli ve alanında uzmanlaşmış bir müze kazandırmak sadece turizm ve turist kavramlarına etki etmekle kalmayacak, geleceğe çok özel ve güzel eserleri aktarmamızı da sağlayacaktır.Bizimkisi temenni, ümit ederiz ki konunun yetkilileri bu sese kulak verir ve her geçen gün yok olmaya bir adım daha yaklaşan çeşme kitabe ve kaidelerimiz bir müzede sergilenir.
![](https://www.murekkephaber.com/images/%C3%A7e%C5%9Fme-1.jpg)