UMRAN: ORTADOĞU YENİDEN Mİ ŞEKİLLENİYOR?
Umran dergisi haziran ayında yayınladığı 226. sayısında “Ortadoğu yeniden mi şekilleniyor?” sorusunu soruyor. İşte yeni sayısında Umran dergisinde okuyacaklarınız…
Ortadoğu’da yaşanan değişimler yanında Suriye’deki kriz bölgede ciddi değişimlerin arifesinde olunduğuna ilişkin yorumların yapılmasına sebep oluyor. Suriye’de yaşananlar karşısında İran’ın reel politik bir yaklaşımla İslâm Cumhuriyeti olarak değil, sıradan bir ulus devlet tavrı sergilemesi ve ardından Hizbullah aracılığıyla Suriye’ye müdahil olması önümüzdeki süreçte Filistin meselesinde de farklı gelişmelerin yaşanacağını düşündürtmektedir. Nasrallah’ın açıkça deklare ettiği Hizbullah’ın tavrının resmileşmesi ile ülkeden bölgeye yayılma riski olan mezhep çatışması/savaşı yeniden tartışılmaya başlandı.
Diğer taraftan sorun artık sadece Suriye’nin ve bölgenin sorunu olmaktan çıktı ve uluslararasılaştı. Suriye’de krizin üç sene içerisinde siyasal ve toplumsal açıdan derinleşmesi Esed’in muhtemel devrilişinin ardından ortaya çıkacak siyasal organizasyon biçimlerini de tartışmaya açmış bulunuyor. Bunlar arasında artık en fazla dikkate alınması gereken Suriye’nin toprak bütünlüğünün devam ettirilmesinin pek mümkün gözükmemesi… Rusya’nın çağrısı ile Suriye için II. Cenevre Konferansı tartışılırken uluslararasılaşan Suriye sorununun taraflarının Suriye’ye dönük politikalarının temel hatlarıyla ortaya konulması geleceğe ilişkin daha sağlıklı perspektifler oluşturulmasını sağlayacaktır. Bu çerçevede an itibariyle iç içe geçmiş üç halka olarak değerlendirilebilecek boyutlardan ilkinde yani uluslararası boyutta sürecin tıkandığının altı çizilmelidir.
Bununla birlikte Irak, Suriye ve Türkiye özelinde Kürt sorununun yeni bir aşamaya geldiğini de dikkate almak lazım. Kürt meselesinin jeokültürel/jeoetnik temelinde de Kürt nüfusunun Ortadoğu’nun diğer üç önemli yerleşik unsuru olan Türk, Arap ve Acem nüfusunun etkinlik alanlarına yayılmış olması yatmaktadır. Bu sebepledir ki bu üç temel unsur ile ilişkili politika geliştiren her büyük güç Kürtleri şu ya da bu şekilde stratejik denklemin bir yerine yerleştirmeye çalışmaktadır. Yetmişli yıllarda Sovyet yanlısı Baas rejimi karşısında baba Barzani liderliğindeki bir Irak meselesi haline dönüşen Kürt meselesi, İran Devrimi’nden sonra bir İran meselesi haline getirilmiştir.
Soğuk Savaşın sona erme sürecinin getirdiği dengelerde Türkiye’nin Asya derinliğini tehdit eden PKK ile bir Türkiye meselesi haline getirilen Kürt meselesi, Körfez Savaşı’na koşut bir tarzdada oğul Barzani öncülüğünde bir Irak meselesi olma niteliğini sürdürdü. Meseleye Türkiye açısından bakıldığında, görülen o ki, Türkiye bu defa yıllardır başına örülen PKK şiddetinden/sarmalından kurtulacak gibi görünüyor. Zira sorunun çözülmesine hiç bu kadar yaklaşılmamıştı çünkü. Özellikle askeri ve bürokratik vesayetin geriletilmesi AK Parti’nin Kürt meselesi bağlamında daha cesur, daha kontrollü, daha kararlı adımlar atabilmesinin, risk alabilmesinin önünü açmıştır. Balyoz ve Ergenekon yargılamaları sürecinin sonlarına gelinirken Çözüm Sürecinin daha güçlü şekilde ilerlediğini görmek memnuniyet vericidir. Askeri ve bürokratik vesayet nekadar gerilemişse AK Parti risk çıtasını o kadar arttırmıştır. Askeri vesayetin geriletilmesiyle birlikte, 2009’da PKK’nın temsilcileriyle Oslo’da gizli görüşmelerin yapılması iradesini ortaya koymuştur.
Daha yolun başında olunduğu gerçeği, çözüme dair umutlu bekleyiş yanında belirsizlikleri de göz önünde bulundurmayı zorunlu kılmaktadır. Şimdilerde herkes merak ve birazda endişeyle işin sonucuna odaklanmış durumda. Yani konu hakkındaki merak ve endişeler, “Hükümet bunu gerçekten başarabilecek mi?” sorusundan çok, “bundan sonrası ne olacak?” sorusu etrafında kümeleniyor.
Şunu da unutmamak gerektiğine inanıyoruz: “Bir kavim kendinde olanı değiştirmedikçe, Allah onun durumunu değiştirecek değildir.” (Ra’d, 13/10)
İletişim: www.umrandergisi.com
İTİBAR’IN HAZİRAN SAYISI ÇIKTI
İtibar, Haziran sayısında Türk şiirinin özgün temsilcilerinden Hüseyin Atlansoy’u ve günümüz öyküsünün dikkat çekici isimlerinden Aykut Ertuğrul’u gündeme getiriyor.
İtibar, usta çizer Hasan Aycın’ın çizgilerini yayınlamaya devam ediyor. Her sayısıyla günümüz Türk şiirinin geniş açılı bir resmini okura sunan İtibar, Haziran sayısında da yirmi bir şiire yer veriyor. Ahmet Murat’ın “Yol” şiiriyle açılan şiir bölümü İbrahim Tenekeci’nin “Gündüz Ağacı”, Cevdet Karal’ın “Sen İyi misin” ve Furkan Çalışkan’ın “Kalıcı Hasar” başlıklı şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise, Hüsrev Hatemi, Adem Turan, Mustafa Köneçoğlu, Suavi Kemal Yazgıç, Tuba Kaplan, Muzaffer Serkan Aydın, Orkun Elmacıgil, Fatma Şengil Süzer, Hüseyin Atlansoy, Ahmet Edip Başaran, Salim Nacar, Belya Düz, Samet Karataş, Sadık Altan, Büşra Dilek, İsmail Kılıçarslan ve Gökhan Ergür. Derginin “Bir Kuşak Geliyor” başlıklı sunuş yazısı da dergide belirginleşmeye başlayan yeni kuşak şairlerin altını çiziyor.
Yıldız Ramazanoğlu’ndan Yeni Bir Öykü
Derginin Haziran sayısının öykü sayfalarında ise Yıldız Ramazanoğlu’nun “Hıfzullah’ın Çocukları”, Kâmil Yeşil’in “Ne Çektik Be”, İsmail Özen’in “Ürkü” ve Görkem Evci’nin “Eşekli Tulumcunun Emaneti” öyküleri bulunuyor.
Hüseyin Atlansoy ve Aykut Ertuğrul Söyleşileri
İtibar’ın Haziran sayısında şair Hüseyin Atlansoy ve öykücü Aykut Ertuğrul’la yapılmış birer söyleşinin yanı sıra Atlansoy ve Ertuğrul’un eserleri hakkında çeşitli yazılar da mevcut. Mustafa Akar ve Said Yavuz Hüseyin Atlansoy ve şiiri etrafında yazarken, M. Fatih Kutan ve Doğukan İşler de Aykut Ertuğrul öykücülüğüne yakından bakıyor. Derginin bu ayki düşünce yükünü ise İhsan Fazlıoğlu ve Atasoy Müftüoğlu taşıyor.
Kâmil Yeşil “Cemil Meriç’in İzinde Bir Yazar”, Nadir Aşçı “İsim ve Kimlik”, Emel Özkan “Tüm Nefesliler”, Ahmet Edip Başaran “Bir Çiğdemle Uzun Boylu Konuşmak”, Mehmet Özger “Yüzümün Çocukluğu”, Mustafa Ruhi Şirin “Süt ve Kitap ve Sakarya II”, Güven Adıgüzel “Modern Kutsallar Çağında Sosyal Bir Hipnoz Olarak Futbol”, Berat Demirci “Piyasasına Göre Âkil” ve Sait Mermer “Şeytan Arabası” yazılarıyla İtibar’ın Haziran sayısına katılan diğer isimler.
İletişim: www.itibardergi.com
TÜRK EDEBİYATI DERGİSİ’NDE BU AY NELER VAR?
Aylık fikir ve sanat dergisi Türk Edebiyatı, 476. sayısını yayınladığı haziran ayında yine dopdolu içeriğiyle okuyucularıyla buluşuyor. Türk Edebiyatı dergisi okuyucularına şöyle sesleniyor:
Necip Fâzıl özel sayımızın çok beğenildiğini ve geniş yankılar uyandırdığını söylemeye gerek var mı, bilmiyorum. Bu özel sayıyı hazırlarken amacımız, bilinenleri tekrar etmek değil, okuyucularımızın karşısına yeni bilgiler ve yorumlarla çıkmaktı. Özellikle Prof. Dr. Ali Birinci’nin yazısı, bundan sonra Necip Fâzıl hakkında kalem oynatacakların asla göz ardı edemeyecekleri yeni bilgilerle doludur. Bu arada okuyucularımızla paylaşmak ihtiyacını hissettiğim bir husus var: Üstad’ın oğlu Mehmet Kısakürek beyefendi, söz konusu yazının Babıâli’de sansür uygulandığından söz edilen bölümüyle ilgili olarak aradı ve “Babamızın yazdıklarına sansür uygulamak aklımızın ucundan bile geçmez. Babıâli’de sadece onun bir vasiyetini yerine getirdik.” dedi.
Elinizdeki sayının ilk yazısı, her zaman olduğu gibi, bir röportaj. Türk dünyasının UNESCO’su niteliğini taşıyan ve kurulduğu tarihten bu yana önemli hizmetler ve faaliyetler gerçekleştiren TÜRKSOY’un genel sekreteri Düsen Kaseinov’la arkadaşımız Selçuk Karakılıç konuştu. Geçen sayılardan birinde röportaj konuğumuz olan Necmettin Turinay da, Abdülhak Şinasi Hisar’ın edebiyatımızdaki yerini belirlemeye çalıştı. Vefatının 50. yılı vesilesiyle andığımız büyük yazarın Merkezefendi’deki kabrinin nasıl perişan bir hâlde olduğunu bu yazının içinde kullandığımız fotoğrafta göreceksiniz.
Nazife Şişman, davetli yazarlardan biri olarak katıldığı Londra Kitap Fuarı’yla ilgili izlenimlerini günlük tarzında yazdı. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun aynı fuarda yaptığı konuşmayı da dikkatinize sunuyoruz. Bir psikiyatri uzmanı olan Muzaffer Çetingüç’ün edebî metinlere de atıflarda bulunarak birey ad ve soyadlarında hastalık çağrışımı yapan unsurları ele aldığı yazısı ilginizi çekebilir. Cemal Aydın’ın yazısından da Voltaire’in aslında düşünce hürriyetine düşkün biri olmadığını ve “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.” sözünün ona ait olmadığını öğreniyoruz.
Bu sayının kapağına taşıdığımız konu, bir İstanbul sevdalısı olan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in bir defteri... Merhum, 1962 başlarında bir gün Merkezefendi’ye uğradıktan sonra Mevlevihanekapısı’ndan Suriçi’ne girer, çocukluğunun geçtiği sokakları yavaş yavaş gezerek notlar alır ve bu notları daktilo ederek “Çözüntünâme” adlı bir deftere dönüştürür. Süheyl Hoca’nın fotoğraflar ve suluboya resimler de eklediği bu defter, göz göre göre yok olan İstanbul’a yakılmış bir ağıt... Herhâlde sizin de içiniz sızlayacaktır.
F. Çiçek Derman, Ahmet Midhat Efendi’nin torunu ve Muallim Naci’nin kızı bestekâr Fatma Nigâr Ulusoy’u, Nail Tan da başka bir Nigâr Hanım’ı, Azerbaycan’ın büyük kadın şairlerinden Nigâr Refibeyli’yi anlattı. Nigâr Refibeyli, hâlen Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı olan Anar’ın annesidir.
Müjgân Üçer, Azade Akar’ın sanat tarihimizin bilinmeyen ressamlarından biri olan Ali en-Nakşibendî er-Râkım hakkındaki eseri hakkında yazdı. Tekin Şener’in “Sivas’ın ayaklı şehir kütüphanesi” olarak tanınan Halûk Çağdaş’la yaptığı röportajın da ilginizi çekeceğini sanıyorum.
Bu sayımızı Ayşe Göktürk Turceroğlu ve Deniz Özbeyli hikâyeleriyle; Necip Fazıl Akkoç, A. Yağmur Tunalı, Suavi Kemal Yazgıç, Bahtiyar Aslan, Cengizhan Orakçı, Ahmet Doğru, Kalender Yıldız, Mehmet Aycı, Sedanur Saka ve Ayhan Emir de şiirleriyle zenginleştirdiler. Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu...
Hasbıhal’i noktalamadan önce, bazı okuyucularımızda tereddütler hâsıl olduğu için önemli bir hususa işaret etmek istiyorum: Bazı yazıların içinde renkli zeminde değerlendirdiğimiz yazılar yer almaktadır; bu yazılar imzasızsa, hangi yazının içinde yer alıyorsa onun yazarına aittir. Geçen sayımızda Prof. Dr. Ali Birinci’nin “Necip Fâzıl Hakkında Yeni Tesbitler ve Tashihler” başlıklı yazısının içindeki “Necip Fâzıl’ın Fransa Günleri” ve “Necip Fâzıl’ın Basılan İlk Şiiri” başlıklı yazılar da Ali Birinci üstadımıza aittir. Yazı çok uzun olduğu için rahat okunmasını sağlamak amacıyla söz konusu bölümleri ana yazıdan ayırmayı tercih ettik. Yeri gelmişken, okuyucularımızdan “Necip Fâzıl’ın Basılan İlk Şiiri” başlıklı yazının birinci paragrafının 11. satırındaki Millî Mecmua ismini Yeni Mecmua olarak değiştirmelerini rica ediyoruz.
EVRENSEL KÜLTÜR 258. SAYISINI YAYINLADI
Evrensel Kültür bu ay devrimci sanatçı Kuzgun Acar’ın eserlerini ele alan bir yazıyla başlıyor. Sanatıyla eylemciliği iç içe geçmiş sanatçının zor geçen hayatını Yonca Saka kaleme aldı. Tanju Akleman da Döndü Ayçiçekleri Yüzünü Güne başlıklı liriğinde, yangında harap olan Haydarpaşa’yı ele alıyor.
Gaziantep’te Nar Sanat Derneği geçtiğimiz ay bir sinema festivali düzenledi. Az sayıda genç kentteki bütün olanakları seferber etmeyi başardı ve örnek bir yerel inisiyatif ortaya çıkardı. Nar’cılarla söyleşiyi Ayşen Güven yaptı. Sinema demişken Emek Sinemasının başına gelenleri anmamak olmaz. Çağdaş Günerbüyük sinema yıkıldıktan sonra bile eylemlerin neden devam ettiğini, insanların neye tepki gösterdiğini ele aldı. Yazısının başlığı: Emek İçin Sermayeye Karşı. Cihan Uzunçarşılı Baysal ise Olimpiyat 2020-İstanbul üzerine yoğunlaştı. Olimpiyatların yapıldığı ülkelerde hızlanan kentsel dönüşüm ve buna bağlı yıkımların yol açtığı insan trajedilerine dikkat çekti. Bu sayıda tarihin treninden Taksim’e bakmak için yola çıkan iki genç yazarımız da var: Esra Elif Nartok ve Fuat Eraslan Taksim Meydanı’ndaki dönüşümü, tarihsel duraklarında soluklanarak anlatıyorlar.
New York Modern Sanat Müzesi Cengiz Çeki’nin 1976 tarihli Güncesi’ni koleksiyonuna dahil etti. Burhan Kum müze koleksiyonuna alınan güncenin satır aralarında, Çeki’nin zamanın toplumsal olaylarına yaklaşımıyla MOMA tarihi arasındaki ilişkiyi deşifre etmeye çalışıyor. Dergide bir de Derek Chittock’un Floransa resmi üzerine yazdığı makalenin çevirisi var. Dönemin sanatını diyalektik materyalist bir bakış açısıyla anlatıyor.
Sennur Sezer Muzaffer İlhan Erdost’un, 1980 Askeri Darbesi’nin hemen ardından öldürülen ağabeyi İlhan Erdost için yaptığı resimlere “resimaltı-masallar” yazdı. Koray Karaermiş ise resme üçüncü boyutu katan, İspanyol ressam Manolo Valdes’in şu an İstanbul’da sergilenen eserlerini gördü, sergiyi Evrensel kültür için yorumladı. Can H. Türker’in yazısı da Serdar Toka’nın resimlerindeki birey ve bireyselleşme üzerine.
İzmir Kitap Fuarı’ndaki Alman İdeolojisi paneline katılan ve oldukça etkileyici sunumlar yapan Aydın Çubukçu ve Doğan Göçmen’in konuşmalarının bant çözümü de dergide yer alıyor. Bir başka felsefe yazısı ise Fırat İlim’den. İlim, Kürtçe’nin bir felsefe dili olarak gelişimi üzerinde duruyor.
Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği ödülü alan Giovanni Scognamilla ile sinemanın durumu ve fantastik sinema üzerine söyleşiyi Erkan Araz ve Zeynep Gizem Şenel gerçekleştirdi. Zehra İpşiroğlu da dizi ve filmlerde aile kavramının nasıl ele alındığını ve bu ele alışın resmi ideolojisiyle ilişkisini sorguladı.
Ahmet Say gerçek bir etnomüzikolog olarak tanımladığı Etem Ruhi Üngör’ü anlatıyor bu ayki yazısında.
Haziran şairleri: Salih Bolat, Harika Külçür, Emel Kayın, Gökhan Demirci, Faris Kuseyri
Öykücü: Semih Erelvanlı
İletişim: www.evrenselbasim.com
DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ: “TARİHİ ANLATMAYA DEĞİL ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM”
Dil ve Edebiyat dergisi haziran ayında yayınladığı 54. Sayısında tarihçi Doç. Dr. Erhan Afyoncu ile yapılan söyleşiyi kapağına taşımış. Bu söyleşisinde Erhan Afyoncu, Yusuf Akçay’ın sorularını cevaplarken Tarihi Anlatmaya Değil Anlamaya Çalışıyorum diyor ve kültür hayatımızı ciddi bir biçimde etkileyen bir yanlışlığı şöyle özetliyor:
“Türkiye’de genellikle ideolojik kitaplar çıkıyor. Yazar, yayınevinin veya bulunduğu grubun düşüncesi paralelinde fikirlerini sunuyor. Kendi inancını tarihe taşıyor. Dindarlık, sosyal demokratlık, milliyetçilik veya kendini ait hissettiği bir noktadan tarihe bakıyor. Bu yüzden tarihi anlamaya değil anlatmaya çalışıyor.”
“Türkiye’de tarihi anlamaya yönelik bir zihniyet yok.” diyen Afyoncu, böylece tarihin bir şekilde kutsandığını da dile getiriyor. “Osmanlı” örneği üzerinden değerlendirmelerde bulunan Afyoncu’nun dikkat çeken tespitleri şu şekilde:
“Osmanlının gömleği bize büyük geliyor. Biz, büyük bir babanın gölgesi altında ezilen küçük bir çocuk gibiyiz. Babanın yaptığı işleri, ulaştığı şöhreti aşamıyoruz. Aşmayı bırakın, gölgesine bile yaklaşamıyoruz. Bu, geçmişin düzgün çizgilerle aktarılmasını engelleyen psikolojik bir durum.”
Akademik tarih araştırmalarına ilişkin gözlemlerin de dile getirildiği söyleşide “Türk üniversitelerindeki tarih çalışmaları, genellikle o dönemdeki akademik havaya göre değişir.” diyen Afyoncu, belli dönemlerde tarihçiliği etkileyen figürler olduğunu, örneğin 1990’lı yıllarda sosyal ve ekonomik tarihçiliğin moda olduğunu söylüyor.
Akademisyenlerin genellikle yaptıkları araştırmayı salt akademik bir çalışma olarak bırakmakla yetindiğini belirten Afyoncu, “Hâlbuki dünyada popüler tarihçilik yapanların büyük çoğunluğu akademi kökenlidir. Türkiye’de ise bu çok nadir görülür.” diyor. Afyoncu’nun söyleşide altını çizdiği en önemli konulardan biri ise Türkiye’de tarihi ideolojik bir çatışma alanı olarak görmek…
Dil ve Edebiyat dergisinde öne çıkan diğer başlıklar ve isimler ise şöyle:
Seven Çeker Mihneti –şiir-, Mehmet Atilla Maraş
Aklı Tutsak Eden Akıl Çağı, Mehmet Habil Tecimen
Din ve Kültür Arasında İnsanın Lisanla İmtihanı, Yusuf Akçay
Al Karısı –hikâye-, Hakan Özçelik
Anadolu Kokusu –hikâye-, Mustafa Oğuz
İletişim: www.tded.org.tr
YEDİKITA: İSTANBUL`UN TURİSTLE İMTİHANI!
Yedikıta dergisi, İstanbul Suriçi’ndeki kutsal mekânların korunması ve ziyaret adabı üzerine 126 yıl önce hazırlanan talimatnameyi yayınlayarak günümüz problemlerine ışık tutuyor. Türbeler Müze Müdürü ve Ayasofya Müzesi Vekil Müdürü Hayrullah Cengiz, Suriçi’ndeki tarihî ve kutsal mekânların korunmasına yönelik çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Yedikıta dergisi Haziran sayısında, İstanbul tarihi yarımadada yer alan kutsal mekânların korunması ve ziyaret adabı ile ilgili yaşanan karmaşaya dikkat çekmek için çok yönlü bir araştırma yayınladı. Araştırmada, yurtdışında kutsal mekânların ziyaret usullerine de vurgu yapıldı. Tarihçi Yazar Kasım Hızlı’nın kaleme aldığı yazıda ayrıca, 126 yıl önce benzer problemlerin yaşanması üzerine yayınlanan Mukaddes Mekânları Ziyaret Talimnamesi (18 Şubat 1887) belgesine yer verildi.
İstanbul Suriçi’nde cami ve türbe gibi dini mekânların müze olarak telakki edildiğini, ziyaretlerin de müze ziyareti rahatlığıyla yapılmasının ciddi rahatsızlıklara sebep olduğuna dikkat çekilen yazıda, şu bilgilere yer verildi:
İbadethaneler Müze Değil, Huzur Mekânlarıdır
“Bir Müslüman camiye giderken nasıl giyineceğini, camide nasıl hareket edeceğini bilir. Bu hassas uygulamalar ülkemizde belirgin şekilde ortaya konulmamış olmasına rağmen yabancı ülkelerdeki ibadethanelerde icap eden yönlendirmeler ve yasaklar taviz verilmeden uygulanmaktadır. Elbette aynı hassasiyeti hayatında belki de ilk defa bir İslam mabedine giren turistten bekleyemeyiz. Hem de her gezdiği mekânı “müze”, bir bakıma hayatiyetini yitirmiş eşyaların sergilendiği alan olarak gezen insanlardan hiç bekleyemeyiz. Oysa camiler her an maddi ve manevi hayatın tazelendiği ve İslam Medeniyeti’nde hayatın merkezini temsil eden huzur mekânlarıdır.”
Dosyada görüşü alınan Rehber Mustafa Kale “Camilerimizde yaşanan bu problemler nasıl halledilebilir?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bu mesele ancak üç sacayağının işbirliği ile çözülebilir. Yetkililer, rehberler ve cami görevlileri. Bunlardan birisi işini eksik yaptı mı problem devam eder. Yetki karmaşasından falan bahsediliyor ama bence bahane… Turistlere saygılı olup onları ülkemizden soğutmamak gerek. Ama şirinlik olsun diye kurallardan taviz verdik mi işin önü alınmıyor.”
“Suriçi Gitgide Müzeleşiyor”
Türbeler Müze Müdürü ve Ayasofya Müzesi Vekil Müdürü Hayrullah Cengiz ise önemli açıklamalarda bulunarak Suriçi’nin gitgide müzeleştiğini, evlerden arındırılarak otelle doldurulduğunu söyledi.
Hayrullah Cengiz, Suriçi’nin çok kutsal olduğuna inandığını kaydederek, “Osmanlı Devleti’nde üç yer çok kutsal kabul edilmiş. Topkapı Sarayı, Kutsal Emanetler, Türbeler ve Ayasofya. Bunlar hep Suriçi’nde ve Sultanahmet Meydanı’na yakın yerler. Dolayısıyla otellerin, eğlence yerleri bu kadar yakın olmamalı. Aksaray’dan ötede olmalı. Buralar insanların yaşadığı yerler olmalı. Buralar kültür gezintisi, medeniyet gezintisi yeri olmalı. Sultanahmet Meydanı bizim vitrinimiz olmalı.” diyerek önemli bir yaraya parmak bastı.
Eminönü’nde, Kapalıçarşı’nın girişinde dahi x-ray cihazlarıyla giriş çıkışı kontrol eden birer güvenlik görevlisi bulunduğu halde, kapıları sabahın erken saatinden gecenin geç saatine kadar açık olan ve binlerce insanın girip çıktığı Sultanahmed Camii’nde güvenlik görevlilerine rastlanmadığına dikkat çekilen bu dosya çok konuşulacağa benziyor…
Diğer Yazılar…
Yedikıta dergisinde ayrıca, Balkan Harbi sonrası Anadolu’ya göz eden Balkanlı Müslümanların yardımına Mısırlı Müslümanların nasıl yetiştiğini anlatan önemli bir makale yayınladı. Selim Aydın’ın kaleme aldığı “Mısırlı Müslümanlar Bizi Hiç Yalnız Bırakmadılar” başlıklı araştırma yazısında Mısır hilal-i Ahmet Cemiyeti’nin yardım faaliyetlerine değiniliyor.
Dergide yer alan dikkat çekici yazılar arasında, Yard. Doç. Dr. Mustafa Gündüz’ün “Ahmet Cevdet Paşa’nın Eğitim Hamlesi”, Ömer faruk Salar’ın “Endülüs’te Bir Hüznün Hikayesi Kurtuba Ulu Camii”, Alaattin Dolu’nun “Filistinde Bir Osmanlı Arşivi” gibi önemli yazılar yer alıyor.
Yedikıta dergisi, bu sayısı ile birlikte İslam Bilim ve Teknoloji serisinin 5.’si “Optik İlminin Kurucusu İbnü’l-Heysem” kitapçığını okurlarına hediye ediyor.
İletişim: www.yedikita.com.tr
AY VAKTİ 144. SAYISIYLA YÜRÜYÜŞÜNE DEVAM EDİYOR
Ay Vakti medeniyet havzamızda akan bir ırmak gibi fikri ve kalbi bereketin meyvelerini vermeye devam ediyor.
İki aylık periyotlarla yayın hayatını sürdüren dergimiz 144.sayısıyla uzun soluklu koşusunu yorulmadan sürdürüyor.
Ay Vakti yine dopdolu yine özgün çalışmalarla okuyucularının karşısında..
Dergimizin bu sayısında Üstat Necip Fazıl’ın vefatının 30. yılı dolayısıyla hazırlanan yazılar ağırlıkta. Ayrıca Necmettin Evci’nin “Felsefe Gibi Sanat Sanat Gibi Felsefe” isimli inceleme yazısı emek verilmiş bir yazı olarak dikkatleri üzerine çekiyor.
Bilal Kemikli “Türkçenin Gücü Üzerine” isimli incelemesinde dilimizle ilgili güzel bir inceleme ortaya koymuş. Bilal Kemikli`nin “Yunus’tan uzak düştükçe Türkçeden de uzaklaşıyoruz.” sözü gerçekten düşünmeye değer.
İşte bu ay Ay Vakti’nde okuyacağınız konular…
Çözüm / Ay Vakti /Giriş
Yankı / Mustafa ÖZÇELİK
Sanat Gibi Felsefe, Felsefe Gibi Sanat / Necmettin EVCİ /İnceleme
Yusuf`un Düşleri / M. Ragıp KARCI /Şiir
İlkyaz Gülüşü / Recep GARİP /Deneme
Üstad / Şeref AKBABA /Deneme
Necip Fâzıl ve Peygamber Aşkı / Muzaffer DOĞAN /Deneme
Ölümünün 30. Yıldönümünde Necip Fazıl ve Şiirinde Fikir Çilesi / Ahmet SEZGİN /İnceleme
Necip Fazıl’ın “Otel Odaları” / Salih UÇAK /İnceleme
Ölümü Tanıyınca Hayat / Semra SARAÇ /Öykü
Taşların Konuştuğu Şehir: Kudüs / Yunus Emre TOZAL /Gezi
Kurşun Kalem / Osman Said DEMİRYILMAZ /Deneme
Türkçenin Gücü Üzerine / Bilal KEMİKLİ /İnceleme
Seni İçime Attım, Artık Büsbütün Dışardayım / Necip Fazıl AKKOÇ /Şiir
Penelopeye Ağıt / Sertaç GEREÇ
İğneli Zarf / Fahri AYHAN /Öykü
Kentli, Trajik ve Mor Sesli Bir Adam: TANPINAR / D. Ali TAŞÇI /İnceleme
Panayıra Giderken / Nazan ÖZEN /Öykü
Bir Hüzün Meltemi Bir Esrik Bakış / İsmail BİNGÖL /Deneme
Akış / Mehmet BAŞ /Şiir
HOMELAND: Yanılmak Ya Da Yanıltmak İşte Bütün Mesele Bu / Onur AKBAŞ/Sinema
Saklı Mektuplar -LXXVII / Şiraze /Mektup
İletişim: www.ayvakti.net
TEMRİN DERGİSİ 6. YILINA GİRİYOR
Nisan-Mayıs aylarını kapsayan Temrin dergisinin mayıs-haziran ayında yayınladığı 49. sayısıyla 5. yılını doldurup 6. yılına girmiş olacak. Temrin okurunun aşina olduğu ustalar bu sayıda yine sizlere önemli yazılarını ulaştırıyorlar. Vefa Taşdelen, Berat Demirci, Sıddık Akbayır bunlardan birkaçı. Sıddık Akbayır’ın Rasim Özdenören ile ilgili yazısı son derece önemli. Yeni tespitler, yeni bilgiler, yeni resimler taşıması ve bunları aktüel bir dille harmanlaması bakımından dikkate değer bir yazı… Keyifle okuyabileceğiniz uzunca, doyurucu ve akıcı bir çalışma… Onur Akbaş, Şeref Yılmaz Temrin okurlarının aşina olduğu diğer isimlerden bazıları… Elif Nihan Akbaş, Temrin ailesine yeni katılan iyi bir kalem. Yusuf Karabel öyküde genç bir yetenek… İstikrarlı gidişi olan genç bir yetenek… Yusuf Bal, bu sayının söyleşisini yaptı. Bu sayıdaki şairler şöyle: Fatih Yavuz Çiçek, Abdullah Eraslan, Murat Saldıray okurlarımızın önceden aşina olduğu değerli isimler… Bunların dışında Hasan Bozdaş, Hakan Şahin ve Muhammed Faruk Faruk Özcan bu sayıyla Temrin okuyuşuyla buluşuyor. Keyifli okumalar dileriz.
İletişim: www.temrindergisi.com
GENÇ DERGİ: HER ZAMAN "DİN"LENİN
Zamanımız uzmanlığı baş tacı ediyor. Uzmanlığa itibar güzel, çünkü herkesin konuşmasının önüne başka türlü geçmenin imkânı yok. Ama uzmanlık vurgusu zamanla bilgilenmeyi ya da olumlu ilgilerin ortaya çıkmasını engellememeli. Mesela din konusunda uzmanların konuşmasını istemek kadar tabii bir şey olamaz. Fakat bunu gerekçe göstererek bilgilenme yollarını çetrefilleştirmek, hele hele dini bilgiyi ulaşılmaz, künhüne vakıf olunmaz bir yerde takdim etmek doğru değil; çünkü dini bilgisiz, ne idrak ne de dini hayat mümkündür. Kaldı ki din hayatımızın o kadar merkezindedir ki dini bilgiler hava ya da su gibi herkese lazım olan bilgilerdir. Hatta şunu iddia etsek haksız görülür müyüz bilmem: Din konusunda bir şekilde herkes uzman olmak zorundadır. Uzmanlık, hakkımızdaki murad-ı İlahi çerçevesinde iki dünya mutluluğunu elde etmeyi başarmaktadır. Bunun yolu dinden ve dini bilgilenmeden geçer. Ne zaman gideceğimizi bilemediğimiz şu hayatta o yüzden, tez elden ya uzman olmalı, ya bir uzman bulmalı ya da uzman olma yoluna koyulmalıyız. Dördüncü hal hüsranımızdır. O yüzden bizim hayatımız “din” eksenli bir hayattır. Din sadece birilerinin yaşadığı, öğrendiği ve öğrettiği bir ihtisas sahası değil, hepimizi ilgilendiren bir genel sahadır.
Elinizdeki sayımızı işte tam da bu ihtiyaçtan yola çıkarak kurguladık. Madem din hepimizin, her zaman meselesi olmak zorundadır, sürekli “din”lenecek bir iklim, ortam ve hayat hepimiz üzerine bir mecburiyettir. Kapağımız bu mecburiyete bir giriş sadedinde “Bu yaz dinlen” diyor. “Hem istirahat et, hem de dinin hakkında bilgi sahibi ol” anlamında bu çağrıya istinaden yazı işlerimiz, “din”lenmemize vesile olacak kitap, internet sitesi, isim ve kurumlar hakkında emekle hazırlanmış bir listeyi istifadenize sundu. Ne kadar gayret edilse de her liste son tahlilde eksiktir, bizimki de muhtemelen öyledir. Ama listemiz, herkesin kendi listesini yapabileceği bir başlangıç için yeterlidir diye düşünüyoruz. Bu cümleden olmak üzere herkesi kendi “din”lenme listesini yapmaya davet ediyoruz. Konu ile ilgili açtığımız www.dinlenin.com adresine siz de katkıda bulunabilir, herkesin duymasını ya da katılmasını istediğiniz etkinlikleri girebilirsiniz. Madem iletişim araçlarının bu kadar geliştiği bir çağda yaşıyoruz, bu araçları iyinin, güzelin ve hayırlının geliştirilmesi yönünde de etkin kullanabilmeliyiz. Sitemiz bu anlamda zamanla bir buluşma noktası olur, hayırlı işlerin yayılmasına öncülük hizmeti yapar diye ümit ediyoruz.
GENÇ Gönüllüler ve Uluslararası GENÇ Derneği her yaz olduğu gibi bu yaz da yurtdışına hizmet seferleri düzenliyor. “Bu Yaz Destan Yaz” sloganıyla düzenlenen programla 70 üniversite öğrencisi gönüllü kardeşimiz Afrika ülkeleri ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gidecek. Şundan eminiz ki gidenler gurbet diyarlarda kendi öz kimliklerini bulacaklar. Gidip buldukları kendileri olacak. Gidip de kendi olarak dönmeye vesile bir sefer ne güzel sefer, ona vesile olanlar ne güzel erlerdir…
Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
İletişim: www.gencdergi.com
GENÇ DOKU: "TEKNOLOJİNİN GİDERİ: SANALİZASYON"
Aylık gençlik ve kültür dergisi Genç Doku, haziran ayında 49. sayısını yayınladı. Bu ay gerçeğin ve gençlerin sanallaşması üzerine yoğunlaşan derginin kapağında “Teknolojinin gideri: Sanalizasyon” başlığı yer alıyor. Her ay dünya gençliğinin ortak sorunlarının masaya yatırmaya devam eden Genç doku, bu ay kontrolsüz teknolojinin etkisiyle gerçekleşen sanallaşmanın izini sürüyor. İcat edip de kontrol edemediklerimizin, bireyler ve kalabalıklar üzerindeki lüzumsuz tesirleri yapılan röportaj ve haberlerle ortaya konmaya çalışılıyor.
Bu sayıda, Enes Yılmaz doğrudan interneti hedef aldı ve mesnetsiz bilgi mabetlerinde nelere kulluk edildiğini açıklıyor. Melih Kahramanlar ise sosyal paylaşım sitelerindeki garip hallerimizi anlatıyor. Rafet Gayretli, Zahid Ergün, Salih Eğridere ve Merve Erturan teknolojiye karşı yazdıkları eleştirel yazılarla dikkat çekiyor. Nureddin Yıldız Hoca da teknolojik sorunların her ele alındığında gözden kaçanları hatırlatıyor.
Genç Doku’da bu ay Mustafa Özcan ile yapılmış bir röportaj da sizleri bekliyor. Fatih Karadayı’nın Mustafa Özcan ile yaptığı röportajda, medeniyetlerin birbirinden beslenmesini, genel olarak İslam dünyasının nasıl bir süreçten geçtiğini, Ortadoğu’da yaşanan sürece Türkiye’nin model olup olamayacağını, Amerika’nın Arap baharı üzerinde etkisinin olup olmadığını, dönemlerin ve değerlerin iktidarını ele alıyorlar.
Tüm bu konular ve daha fazlası Genç Doku’nun haziran ayı sayısında!
İletişim: www.gencdoku.com
On5yirmi5