Konargöçer beylikten cihan imparatorluğuna giden yolda pek çok komşu ve rakip ile karşılaşan Osmanlı İmparatorluğu, ilk kurulduğu günden saltanatın kaldırıldığı ve cumhuriyetin ilan edildiği güne kadar diplomasi ve dış politika konusunda yüzbinlerce belgeye yazılan ve tarihe mal olan bir süreçten geçmiştir. İlk kurulduğu dönemde sınır komşusu ve en büyük rakibi olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ile ilişkileri devletin ilk dış politika ve diplomasi örneklerini teşkil etmiştir.Öyle ki; Özellikle Orhan Bey zamanında Bizans ile olan ilişkilerde, hususi sebeplerle elçi gönderme söz konusudur; hatta Orhan Bey’in 1347 yılında Üsküdar’da Doğu Roma İmparatoru VI. Kantakuzenos ile bizzat görüştüğü bilinmektedir[1].
İmparatorluğa giden yolda, komşusu Doğu Roma ile ilişkileri belirleyici özellik gösteren Osmanlı, ilerleyen yıllarda Balkanlarda kazandığı topraklar ile kendisine yeni yurtlar edinmiş ve yeni komşulara sahip olmuştu. Bu yeni komşularla ilişkiler, karşılıklı gelip giden elçilerden, bizzat hükümdar ziyaretlerine kadar gitmiştir. Diğer yandan komşusu olan Türk beylikleri ile ilişkileri de ilk dış politika ve diplomasi örneklerini oluşturmuştur. Osmanlının bu ilk ilişkilerinde ve seferlerinde İslam hukuku doğrultusunda hareket etmesi ve fetih ve gaza ruhuyla seferlerde bulunması, karşısında bulunan devletlerle ilişkilerinde de önemli bir rol oynamıştır öyle ki, bu durum 1793 tarihinde daimi elçiliklerin açılacağı döneme kadar devam edecektir.
Osmanlının bu durumu özellikle XIV ve XV. Yüzyıldan itibaren Balkanlar ve Doğu Avrupa’da siyasi nüfuzunun ve dolayısı ile müzakere pozisyonunun güçlenmesinden sonra, dış politikada ve diplomatik münasebetlerde “hiçbir devleti eşit hakları haiz muhatap kabul etmeyen” bir anlayış yerleşmeye başlamıştır. Uluslararası yazışmalara da yansıyan ve Osmanlı diplomatikasında bariz bir şekilde görülen bu anlayış, Osmanlı Devletinin Akdeniz’i, Doğu Avrupa’yı idaresi altına aldıktan ve hakimiyet alanını Anadolu ve Asya’da tahkim ettikten sonra daha da kuvvetlenmiştir[2].
Uç beyliğinden uç devletine oradan da cihan imparatorluğuna giden süreçte hızlı bir evrim geçiren Osmanlı, erken dönemde Ankara Savaşı[3] dışında ciddi bir kayıpla karşılaşmamıştır. Bu sebeple diplomatik ilişkiler ve diğer ülkelerle münasebetler konusunda her zaman üstün bir tavır takınmış ve devletleri tanıma anlamına gelen batılı manada elçi atama ve diplomatik yazışma kurallarına uymamıştır.
Erken dönem Osmanlı dış politikasında bir diğer kayda değer diplomatik hamlede evlilik bağı ile komşuluk ilişkileri kurma ve geliştirme yönünde olmuştur, nitekim bu durum ilk Türk devletlerinden buyana uygulanagelen bir diplomatik hamle olarak bilinmektir. Bir diğer husus olan iç karışıklıktan yararlanma ve bu kargaşa ortamında müttefik bulma eylemi de önemli bir dış politika hamlesi olarak kullanılmıştır.
Doğu Roma’nın son dönemlerinde ortaya çıkan taht kavgalarına müdahale etmesi vebunun sonucunda Çimpe Kalesi’nin alınması, dönemin bir başka güzel diplomatikilişkisi olmaktadır. Bununla birlikte, bu dönemde diplomasi sadece savaşarak, cihatanlayışıyla, iç işlere karışmayla da olmamıştır anıldığı üzere evlenme yoluyla da diplomasikullanıldığı görülmektedir. Osmanlı Sultan’ı Orhan Bey, Doğu Roma Prensesi Teodora ileevlenmiştir[4]. Bu dönemde kalelerin kuşatılması ve fetih sırasında da bir kaleyi barış yoluyla almak için çabalanmıştır.Osmanlı’nın diğer devletlerle diplomatik ilişkilerinin iyi olması OsmanlıDevleti’nin iç politikadaki cebriliğiyle de bağlantılı olmuştur.Bu amaçla kardeş katli uygulaması yapılmış ve taht kavgaları en aza indirilmiştir.
Bu dönemde Osmanlıyı içte politikada da dış politikada da en çok zorlayan olaylar Ankara Savaşı sonrası oluşuna Fetret Devri ve CemSultan Olayı devlete büyük zarar vermiştir. Cem Sultan ölene kadar Avrupalılartarafından büyük koz olarak kullanılmıştır[5].
Balkan ulusları ve devletleri ile olan ilişkilerde de diplomatik hamleler seri bir şekilde gelmiş ve Osmanlının asıl amacı olan yeni yurtlar edinme politikasına dönük bir şekilde fetihler devam etmiştir. Fethedilen topraklara Anadolu’dan getirilen Türkmenlerin yerleştirilmesi ve bölgede kalıcı hale gelmede yine erken dönem Osmanlı dış politikasının bir nevi iç politikadan şekillenen sonucudur. İlerleyen aşamada, devletin imparatorluğa evrilmesi ve artık Macaristan, Avusturya ve Almanya gibi büyük güçlerle komşuluk etmesi, Osmanlı İmparatorluğunun dış politikası ve diplomasi uygulamalarının daha farklı bir seyir izlemesine sebep olmuş ve zirve yılları yaşanmıştır.
Osmanlı ile diğer devletlerarasında sınır anlaşmaları ve diğer her türlü ahitnamelerden yola çıkarak yapılan çalışmaların da ortaya koyduğu üzere, erken dönem Osmanlı diplomasisinde alınan toprakların yurt edinilmesi ve kalıcı hale gelmek temel politika olmuştur. Bunun yanı sıra diğer toplumlar ve devletlerle ilişkilerde iç politik gelişmeler de önem arz etmeye başlamıştır, özellikle Balkan topraklarında yeni tabii olan Hristiyan nüfusun idaresinde izlenilen yolda diğer komşu Hristiyan devletlerin konumuna göre bir politika belirlenmiş ve iç politik etkenler bu noktada bölge dış politikasının belirlenmesinde etken olmuştur.
İlerleyen dönemde Anadolu topraklarında diğer Türk beylikleri ile yapılan mücadelelerde de evlilik bağı kurma, veraset yolu ilhak ve savaş yoluyla işgal etme yöntemleri ile kazanılan yeni topraklarda, daha önce komşu olunmayan Türk ve Müslüman devletler ile komşuluk yolunu açmıştır. Bu ve erken dönem Osmanlı diplomasisi bu yeni komşular üzerinde de farklı boyutlarda uygulanmıştır. Balkan devletlerinin aksine doğuda Müslüman unsur ve devletlerin varlığı gaza ve fütuhat ruhunun uygulanmasında aynı etkide uygulanamamıştır. Osmanlı idaresi, cihana hakim bir İmparatorluk olduğu döneme değin izlediği dış politika ile teknik olarak Avrupa’nın gerisinde olsa da, etki kabiliyeti ve sonuçları açısından lider özelliğini korumuştur.
[1]SAVAŞ Ali İbrahim, Osmanlı Diplomasisi, Shf:11, 3F Yayınevi İstanbul 2007
[2]SAVAŞ Ali İbrahim, age, Shf:13
[3]1402 yılında Ankara’da Timur’un ordusu ile Yıldırım Beyazıt’ın ordusu arasında gerçekleşen ve Osmanlının merkezi yapılanmasını sarsan ve fetret devrine girmesine neden olan bu savaş, başta İstanbul’un fethi olmak üzere pek çok konuda Osmanlının güç kaybetmesine ve politika değişikliğine gitmesine neden olmuştur.
[4]Yine Orhan Gazi’nin Nilüfer Hatun ve Asporça Hatun ile evlilikleri de benzeri yolla olmuştur.
[5] KODAMAN Timuçin - AKÇAY E.Yaşar, Kuruluştan Yıkılışa Kadar Osmanlı DiplomasiTarihi ve Türkiye’ye Bıraktığı Miras, SDÜ Fen Edebiyat FakültesiSosyal Bilimler DergisiAralık 2010, Sayı:22, shf:80-81