Sinema
Yayınlanma: 04 Aralık 2016 - 11:18
Güncelleme: 04 Aralık 2016 - 11:24
Bizim hikayemiz: Babamın Kanatları
"Farkında değiliz ama giderek vicdansız bir toplum olmaya başladık. Toplumun genel yapısında vicdanı bir çözülme yaşıyoruz. Empati duygumuzu yitiriyoruz..."
Sinema
04 Aralık 2016 - 11:18
Güncelleme: 04 Aralık 2016 - 11:24
Suat Ayhan yazdıSon dönem Türkiye sinemasında iyi giden bir şeyler varsa o da toplumsal meseleleri kendine dert edinen yönetmenlerin çoğalmasıdır. Bu bir anlamda iyiye delalet. İyi ki de onlar var diyoruz. İyi ki de bizlerin hikâyesini kendine problem eden yönetmenler var. Onlar, sinema yoluyla halkı rahatsız etmek için yola çıkarlar. “Babamın Kanatları” uzun metrajlı filmiyle inşaatlarda yaşanan iş kazalarını merkeze alan genç yönetmen Kıvanç Sezer, bu misyonu yerine getiren yönetmenlerden biri.Film, vizyona girmeden önce bayağı konuşuldu. Çünkü bir “yara”ya temas ediyordu film. Kıvanç Sezer’i “Babamın Kanatları” filmini çekmeye iten amaç neydi? Bir söyleşisinde filmin çıkışı hakkında şunları söyler:“Evet, filmin ilk çıkış noktası bir gazete haberiydi. Ömer Çetin adında üniversite öğrencisi bir gencin İstanbul’da okul inşaatında çalışırken düşüp ölmesi haberiydi. Ailesiyle röportaj yapmışlardı. Onların yaşadığı çaresizlik duygusu bir yumru gibi boğazıma oturmuştu. İlk başta bundan bir film yapma düşüncem yoktu. Fakat bu konuyu araştırdıkça, işçilerin, yoksulların ve madunların dünyasına girmeye başladıkça giderek bununla ilgili bir film yapma fikri oluştu. İşçi ölümlerinde dünya üçüncüsü olduğumuzu, bu ölümlerin basitçe kaza deyip geçilemeyecek cinayetler olduğunu fark ettikçe tam da yapmam gereken şeyin bu olduğunu düşünmeye başladım.”Filmin konusu şöyle:İbrahim ciddi bir hastalığa yakalanan Vanlı bir inşaat ustasıdır. Van’da deprem olmuştur, çocukları evsiz kalmıştır. TOKİ yeni konutlar yapar. Ama eve sahip olmak için de paraya ihtiyacı vardır İbrahim’in. Çaresizliği büyüktür. Çünkü ailesinden, çocuklarından oldukça uzakta, İstanbul’da bir inşaat şantiyesinde bir şeyler yapamamanın üzüntüsünü yaşar. Ailesi için, çocukları için çalışmaktadır. Hayat ve ölüm arasında gidip gelmektedir. Hayat, İbrahim için ailesidir. Kendini babasının kanatları altında hisseden çocuklarıdır. Bir de İbrahim’in Yusuf adında yeğeni vardır. Yusuf’un hayalleri, ihtirasları vardır. O da kendi işinde yükselmek, sınıf atlamak peşindedir. İbrahim’in kafası ise sürekli çocuklarında. Çalıştığı inşaat şantiyesinde her şey gün geçtikçe zorlaşmaktadır. İbrahim’in ruh durumu günden güne çöker. Ailesine “hayat” bırakmak zorunda hisseder ama bunu yapamamanın acziyetliği içindedir. Ve İbrahim iş kazasında ölür.Filmi izlerken tıpkı yönetmenin bir röportajında dediği gibi “boğazımıza yumruk oturmuştu” Çünkü filmde kendimi bulmuştum. İnşaat işçilerinin yaşadığı dünyaya yabancı değildim. Üniversite yıllarındayken inşaat işçiliği yapmıştım. Filmde hukuk öğrencisi Fırat’ın ölümünü ben de yaşayabilirdim. Sigortasızdık, güvencemiz yoktu. Bugün de inşaat işçilerinin genelinin yaşadığı bir sorun değil mi? Varsa yoksa her şey büyüme, daha çok kar üzerineydi. Bugün de inşaat sektörü merhametsiz değil mi? Ölüm nedir ki?Yaşadığımız zamanlar bizim toplumsal duyarlılığımızı yok etti. Düşünemez olduk. Ölümler karşısında hissiyatımızı yitirdik. Varımız yoğumuz yaşamımızın, beynimizin rahatlığıydı. İnşaat işçilerinin hayat karşısındaki o naifliğinden bize ne?Filmde İbrahim karakterini oynayan Menderes Samancıların sözleri oldukça manidardı:Farkında değiliz ama giderek vicdansız bir toplum olmaya başladık. Toplumun genel yapısında vicdanı bir çözülme yaşıyoruz. Empati duygumuzu yitiriyoruz.[1]Filmde herkes vardı.Film, bizim hikâyemizdi. Çoğu işçinin hikâyesiydi.Ama onların hikâyesini dinlemedik. Ölümlerine kayıtsız kaldık.Babamın Kanatları, bizleri vicdanımızla baş başa bıraktı.Babamın Kanatları, “insanlık onurun çarklar arasında ezildiğini” gösteren bir film…
[1] Bkz. http://www.sabah.com.tr/pazar/2016/11/13/suriyeli-kardeslerimizin-durumu-dunya-icin-bir-vicdan-azabidir
İlginizi Çekebilir