Doç. Dr. Ümral Deveci yazdı“Dokuz Kere Leyla” 2020 Netflix yapımı bir film ve aynı platformda 4 Aralık 2020 tarihinde yayımlandı. Filmin yönetmeni olan Ezel Akay aynı zamanda Adnan Yıldırım, Özlem Lale, Uğur Saatçi ile birlikte yazar ekibinde ve yine Özlem Lale ile birlikte de senaryo ekibinde yer almaktadır. Filmin Kurgusu Ömer Özyılmazel tarafından yapılmış olup film müziğinin bestecisi ise Ender Akay’dır.Filmin başrollerinde ünlü tiyatro ve film sanatçıları Demet Akbağ, Haluk Bilginer, Elçin Sangu, Fırat Tanış, Alican Yücesoy bulunmaktadır. Filmde sahne tasarımı ve dekorlar da büyük bir incelikle ve titizlikle hazırlanmıştır.Netflix platformunda filmin konusu kısaca şöyledir: “Bir ev hanımı, kocası ve evlilik terapistiyle bir aşk üçgenine saplanır. Yetmezmiş gibi kendilerini antik bir el yazmasını ele geçirme planının tam ortasında bulurlar”.Ancak film bundan çok daha fazlasıdır. Filmi izleyince dünya mitlerinin belki de bilinen en eski anlatısının zemin oluşturduğu mükemmel kurgulu bir film ile karşılaşırsınız. Adeta her sahnesi her repliği ince ince işlenmiş bu filmi, bu noktadan yakaladığınızda kurguya, dolayısıyla kurgudaki “akıl oyunları”na hayran kalabilirsiniz.Film metaforlarla mitik anlatılara göndergeleri olan nitelikli bir yapım. Filmin içine girebilmek kültürel bir donanım ve metin okuma gerektiriyor. Filmde “mitik zamansızlık” çok başarılı bir şekilde işlenmiş. Nergis’in Âdem’in resmini yaparkenki “entel söylem”i, İlyas’ın senarist olarak cehenneme atılışı, Mahdum’un Memleketimden İnsan Manzaraları kitabı, Mahdum ve Faruk’un Trump ve Putin maskeleriyle köşke dalıp hırsız olduklarını söylemeleri örneklerinde olduğu gibi günceli işaretleyen pek çok alaycı dönüştürüm, filmde kurgunun oturtulduğu “mitik zamansızlık”la karşıtlık oluşturuyor gibi görünse de dünden bugüne uzanan bir köprü görevi görmüştür.Kökleri mitik anlatılara dayanan kadın-erkek meselesinin ironik bir biçimde yorumlandığı film aynı zamanda başarılı bir kara mizah örneğidir. Filmde mizahın zekâ ile ilişkisi çok açık ve net bir şekilde ortaya konmuş. Filmi derinlemesine anlamak için bilginin yanı sıra, filmi oluşturan göstergelerin kendi bağlamları içinde, mitik kültürel bilgi ile de ilişkilendirilerek yorumlanması gerekiyor. Filmde karakterlerin adları (Leyla, Nergis –Lilith-, Âdem, Haris, Mahdum, Mahdum kulları, Hızır ve İlyas) ve filmde kadraja giren mitik anlatılara gönderme yapan Lilith’in temsili resimleri, kadın tanrıçaların ve kadınların yer aldığı tablolar, heykeller ve kullanılan objeler rastlantısal bir tasarım değil.FİLMİN ESİN KAYNAĞI MİTİK ANLATIAdlardan başlamak gerekirse kurguda odak nokta gibi görünen “Lilith yazması”ndaki Lilith adıyla başlamamız gerekiyor. Lilith, Musevilik ve Hıristiyanlık apokrif inançlarında Âdem’in ilk eşi olarak bilinmektedir. Talmud’da yer alan yaradılış bölümünün 1. Babında Âdem ile birlikte bir dişinin yaratıldığından söz edilmektedir. 2. babında ise Âdem’in kaburga kemiğinden bir dişinin daha, ona eş olarak yaratıldığı belirtilmektedir. Lilith etrafında oluşan mitik anlatıya gelince filmi daha iyi anlayabilmek için kısaca (tahammüllünüzü biraz zorlayarak) özetlemek gerekecektir: Âdem ile Lilith Tanrının eş zamanda ve eş koşullar içinde yarattığı bir çifttir. Tanrı onlara cenneti bahşetmiştir. Ancak bu birliktelikte mutlu değildirler. Âdem, Lilith’in kendisine hizmet etmesini, cennet bahçesini bakımlı ve temiz tutmasını ister, bu gerçekleşmeyince onu tembellik ve isteksizlikle suçlar. Lilith ise her konuda -bir birliktelik esnasında bile- eşdeğerlilik ister, aksini aşağılayıcı bularak reddeder. Âdem, Lilith’e üstünlük taslamaya çalıştıkça Lilith her ikisinin de topraktan yaratıldığına göre eşit olduklarını savunur. Sonunda Lilith, Tanrı’nın söylemelerini yasakladığı cennetten çıkış parolasını söyleyerek uçup gider. Yeryüzünde Kızıl Deniz yakınlarındaki bir mağaraya sığınarak çevresindeki cinlerle yaşamaya başlar ve Cinler kralı Samael ile birlikte olur ondan günde yüz cin çocuk doğurur. Bu çocuklar dünyadaki kötülüklerin çoğalmasını sağlarlar. Cennette kalan Âdem ise Lilith özlemektedir. Tanrı’ya onu getirmesi için yalvarır. Ancak Lilith dönmek istemez. Lilith’e elçi giden melekler onun geri dönmemesi halinde her gün yüz çocuğunu öldürmekle tehdit ederler. Çocukları öldürülmeye başlayınca Lilith, Âdem soyundan gelen bütün insan yavrularının düşmanı olmaya yemin eder. –Lilith’in bu sebeple bazı anlatılarda alkarısı diye ifade edilen ve lohusa olan annelerin bebeğini çalan bir varlığa dönüştürülmüş olduğu da söylenmektedir- Tanrı, Âdem yalnız kalmasın diye o uyurken bu sefer onun kaburga kemiğinden Eva’yı (Havva) yaratır. Erkeğin kendi vücudunun bir parçası olduğu için Eva’nın Âdem’e karşı çıkmayacağını düşünmektedir. Ancak Eva, Lilith’e o kadar benzemektedir ki Âdem onu yanında bulunca başka bir kadın olduğunu anlamaz. Onun kendisine karşı çıkmayıp boyun eğmesini de olgunlaştığına yorar. Bu mitik anlatının pek çok varyantına ulaşmak mümkündür, burada filmi daha iyi değerlendirmek adına kısaca özetlenmiştir.LİLİTH /LEYLA/NERGİS - ÂDEM/HARİSÖzetlenen anlatıdaki gibi Lilith ile Eva’nın Âdem tarafından aynı kişi olarak kabul edilmesinden de yola çıkıldığında; filmde de mitik zamansızlık bağlamında Lilith (Leyla) ve Nergis’in aslında aynı kişi oldukları söylenebilir. Sami dilinde Lilith kelimesinin köken olarak “leyl” yani “gece” ile ilişkili olduğu bazı kaynaklarda belirtilmektedir. “Leyla” da bilindiği üzere “leyl” kökünden gelmektedir. Filmdeki Leyla karakteri aslında Eva’yı(Havva) Lilith’in olgunlaşmış halini temsil eder. Filmin içinde Leyla, Nergis’in tersine ev hanımı, temizlik, yemek ütü gibi işler yapan bir kadındır. Filmdeki ütü sahnesinde Leyla’nın “ütüyü erkek bulmuş ihale kadınlara kalmış” repliği bir alaycı dönüştürüm söylemidir. Aynı şekilde ev işlerinden yakınan Leyla’ya Âdem’in “Sen bir kadın tutsana” cümlesine karşı Leyla’nın ironik bir biçimde “Kadın tutmak mı!” diyerek gülümsemesi de bu anlamda dikkat çekmektedir. Leyla’nın anaç tavrı, ev işleriyle de sınırlı değildir, sürekli etrafındakileri besleme çabası içindedir, yoksulları doyurur, çeşitli işlerde çalışanlara yardım eder, Âdem’e kahvaltısını yapması için yiyecekler verir. Ama Âdem’in gözü elmadadır. Cennetten kovulmanın sembolleri olan elma ve yılan göstergeleri de filmin pek çok sahnesine yerleştirilmiştir. Leyla, Âdem’in elinde elma ile minyatür bir heykelini boyarken, Nergis de bir başka sahnede bir Rönesans tablosu gibi Âdem’i çıplak olarak uzanmış ve elinde bir elma ile resmeder. Mitik anlatılarda kadının yılanla birlikte temsili, köşkün duvarlarındaki tablolarda, Nergis’in kolundaki bileklikte karşımıza çıkan örneklerdir.Nergis, Lilith’in, dolasıyla Leyla’nın (Eva) gençliğidir. Onun 20’li yaşlarını temsil eden ve vamp diye nitelendirilebilecek bir kadındır. “Nergis” adı, filmde de dikkat çekeceği üzere sürekli “ben” düşkünlüğü vurgulandığından bizi Yunan miti Narkisos’a götürür. Nergis bu bağlamda Filmde Lilith’in narsist kişiliğidir. O, Leyla’nın aksine ev hanımı değil Leyla’nın evliliğini de kurtarmaya çalışan (!) bir evlilik terapistidir. Gençliğinin verdiği enerjiyi daha çok ikili ilişkilerinde harcamaktadır. Haris ve Âdem arasında gidip gelir ancak her seferinde Âdem’in zengin oluşu ağır basar. Haris ise aslında Âdem’in (muhteris) gençliğidir. Onun o kıskanç yanını, Âdem’in arabasını anahtarla çizerken de görürüz. (“Haris” adı anı zamanda Arapça’daki “harese” fiil kökünü hatırlatır. “Harese”, çölde develerin yediği ve yedikçe dikenleri yüzünden ağızlarını yaraladıkları ağızları kanadıkça da daha çok yeme isteği duydukları dikenli bir bitkidir. Bir süre sonra bu durum bir türlü kendi kanına doyamayan develerin ölümüyle sonuçlanır. Mahdum tarafından vurulan Haris, filmin sonunda kendi yaşlılığını temsil eden Âdem’i öldürür, sonra o da ölür. Aslında ikisinin de ölümüne hırsları ve arzuları neden olmuştur. Bu hırsın en güzel örneğini Lilith el yazmasının aile mirası olduğunu düşünerek gizlice peşine düşen filmin sonlarına doğru da Lilith’in oğlu olduğunu öğrendiğimiz Mahdum’un yönettiği müzayede de Nergis’e vermek üzere el yazmasını almak için Haris ve Âdem’in kapışmasında görürüz. El yazmasını Âdem alır onu paraya çevirmeyi ve zengin olmayı arzulayan Nergis’e verir; ancak el yazmasının kopya olduğu aslının Leyla’da olduğu gerçeği sonradan ortaya çıkacaktır. Leyla zamanında benim tuttuğum basit notlardı dediği Lilith’in el yazmalarını bir kasada saklamaktadır. Kasayı açtığında izleyici kasanın içinde dünya kültür tarihini simgeleyen heykeller dünyası ile karşılaşır.Haris’in Âdem’in gençliği olması sebebiyledir ki filmin bir sahnesinde Leyla Âdem’e, Nergis ile Haris’i evlendirmenin doğru olacağını söyler, Nergis ile Haris’in kendi gençlikleri olduğunun farkına varmayan Âdem, Nergis ile olabilmek için 9 (kadim geçmişi olan mitik sayılar arasında yer alır) kez Leyla’yı çeşitli biçimlerde (merdivenden iterek, saatle, zehirle, örümcekle, v.s) öldürmeyi dener. Ancak Leyla -kedilerin dokuz canlılığına örnek gibidir- her seferinde kurtulur ve ölmez. Âdem’in amacı Leyla’yı öldürüp kaza süsü vermek ve Nergis’e (Lilith’e) kavuşmaktır. Genç kadınlara ya da onun gençliğine düşkünlüğünü fark eden Leyla, Âdem’e andropoza girip girmediğini sorar. Âdem zengin bir arkeologdur. Haris, henüz mesleki anlamda rüştünü ispatlayamamış genç bir avukattır ve Âdem’in yaşlılığına rağmen onun zenginliğinin gölgesinde kalan biridir. Aslında ironik bir biçimde filmin birkaç karesinde Leyla’nın repliğiyle Âdem’in para pul gibi işlerle ilgisi olmadığının altı çizilmeye çalışılır.LİLİTH’İN OĞLU MAHDUMMahdum, mitik anlatıda geçen Lilith’in dünyaya musallat ettiği kötü çocuklarını temsil eder, O, Lilith’in karanlık yüzüdür. Bir nevi mafyadır ve hizmetinde yasa dışı işlerini yaptırdığı Mahdumkulu adıyla anılan Harun ve Faruk adında iki kardeşi daha vardır. Leyla filmin sonunda Lilith olarak dünyaya getirdiği yüzlerce çocuğunun 18 yaşına gelince ondan ayrıldığını ve onların kendisini unutmalarını sağladığını söyler. Ancak bir tek Mahdum saplantılı biridir ve annesini unutmaz, onun anılarının peşine düşer. Filmin bir sahnesinde Adem’e kendini tanıtırken “Benim çok geniş bir ailem vardır; Lilith’in Çocukları” der. Mahdum’un dikkat çeken bir başka yönü de iki sayısına olan takınağıdır ki bu annesi Lilith’in iki ayrı yönünü (Lilith ve Eva) işaret etmektedir. Mahdum annesi Lilith’e hayranlıkla bağlıdır adının anlamı bağlamında da düşünüldüğünde ana miraslarının peşine düşerek annesine bu dünyada hizmet etmek isteyendir. Filmin sonunda Mahdum, Nergis tarafından öldürülecektir.Âdem’in Leyla’yı öldürmeye her teşebbüsünde çağrılır çağrılmaz yetişen filmin bir noktasında “biz aile hekimiyiz” gibi ironik bir gönderme yapan ambulans görevlisinin adının “Hızır”, arkadaşınınkinin de “İlyas” olması da dikkat çekicidir. Akla, Hıdır/Hızır-İlyas efsanesini ve “Hızır gibi yetişmek” deyimini getirmektedir.Filmin ilk sahnelerindeki bir söylemle Âdem ile Havva’nın ilk çocukları olan Habil ile Kabil’e gönderme yapılarak; ilk cinayetin yine bir kadın yüzünden kıskançlık ve nefretle Kabil’in öz kardeşi Habil’i öldürmesiyle gerçekleştiği aktarılır. Filmin sonunda altı çizilecek olan erkeklerin öldürmeye karşı olan eğilimlerine, filmin başında ilk cinayeti bir erkeğin işlediği “kardeşini öldürdü” cümlesiyle vurgulanır.ÂDEM’İN DAYI TRAVMASIFilmde dikkat çeken başka bir sahne de sürekli tekrarlanan dayısının Âdem’in üzerine düşmesi ile ilgili travmasıdır. Hatta Nergis’in terapi seansında Leyla’nın Adem’in travmasıyla ilgili olayı Nergis’e “amca” diye anlatmasına Adem’in karşı çıktığı ve özellikle “dayı” diye düzelttiği görülür. Dayı anaerkil düzen içinde en çok söz sahibi olan kişidir. Âdem’in bilinçaltındaki anaerkilliğe duyduğu korku, karısını öldürmeye her teşebbüs ettiğinde ve bunun başarısızlıkla sonuçlanmasında karşısına çıkar. Âdem her başarısızlığı ile birlikte “dayı figürü” altında temsili olarak ezilir.Filmdeki Âdem’in zihnini yansıtan sanrılarda, Âdem’in feminenlikten maskülenliğe evrilen çoğul kişiliğinin kendisiyle mücadelesini görürüz. Filmin bu sahneleri Elif Şafak’ın Siyah Süt romanını da hatırlatmaktadır. Âdem, bu sanrılar sırasında her defasında bir şarkı eşliğinde dans ederken sürekli kendini eleştirir. Müzikal tadındaki bu sahnelerdeki şarkıların sözleri de dansları da erkeğin öz eleştirisinin geldiği noktayı göstermesi açısından ilginçtir. Bu şarkıların sözleri de ayrıca bir değerlendirmeye muhtaçtır.Filmin son sahnelerinde erkeklerin öldürmeye karşı olan zaafları vurgulanır. Filmin sonunda da tüm erkek karakterler birbirlerini öldürür. Leyla vurulsa da Âdem ölünce yaraları iyileşmeye başlar ve hiç vurulmamış gibi olur.Filmin başlangıcındaki sahnede Nergis’i etrafındaki ölü erkeklerin ortasında otururken görürüz. O, Âdem’in ve diğer erkeklerinin her ölüşünde kendini yenileyen ve 20li yaşlarına dönen Lilith yani Leyla’nın ta kendisidir. Filmin sonundaki sahne de bu durumu açıklar niteliktedir. Son sahnede birbirlerini öldüren erkeklerin cesetlerinin arasında, vurulduğu halde ölmeyen Leyla ile Nergis’i görürüz. Âdem ölünce Leyla yavaş yavaş gençleşerek Nergis’e dönüşür. Bu son sahne aslında filmin başlangıç sahnesini de oluşturulmaktadır. Filmin başlangıcındaki anlatıcı kadın, aslında Nergis’in yani Lilith’in her defasında gençleşen vamp bir kadına dönüşen halidir. Filmin son sahnesinde kadim bir sayı olan 7 ile bunu ifade eder Leyla, yedi kez Âdem’in öldüğünü ve onun da yedi kez 20’li yaşlarına geri döndüğünü açıklar Nergis’e. Aslında bu bir nevi Leyla’nın kendi kendiyle, filmin izleyicisiyle yaptığı bir konuşmasıdır. Bunu film ortalarında, bir kaçamak sonrası terapist Nergis (ki aslında Leyla’nın gençliğidir) ile merdivenden inen Adem’i görünce Leyla’nın cümlesi pekiştirir: “Terapinizi bozdum, kendi yüzümden kendi evliliğim kurtulmayacak”. Yine bir başka sahnede Âdem ile yatakta olan Nergis, Âdem’e onu niye beğenmediğini sorar, Adem böyle bir şey olmadığını söylese de o zaman Nergis “Leyla gelsin, beni neden beğenmediğini ona soralım” der. Aslında bu soru, Nergis’in değil Leyla’nın (yani Eva’nın), Nergis’i (yani Lilith’i) arzulayan Âdem’e cevabını bildiği ironik sorusu olarak akılda kalır.Filmin sonunda, aslında güncel bir konu altı çizili bir mesaj olarak sunulmaktadır: Erkeklerin öldürme eylemleri ve bitip tükenmeyen kadın cinayetleri. Erkeklerin kıskançlık ve sevmek adına öldürdüklerini söylemelerinin yanlışlığı vurgulanır. Nergis Lilith’e oğlu Mahdum’u kendisinin öldürdüğünü söyleyince Lilith oğlunu “Erkeklik hastalığından öldü o, saplantılı biriydi” diyerek anlatır. “Sadece Lilith yazmaları için değil bunun daha azı için bile şehir yaktıkları oldu bunların” diyerek dünyaya musallat olan çocuklarını işaret eder. Mitik anlatıdaki Lilith’in cinden doğma çocuklarına göndermedir bu söylem. Erkeklerle ilgili düşüncelerini Nergis’le paylaşırken eşitliği vurgular Lilith, ölümsüz olduğunu ancak öldürülmüş olsa ona “Maktule, yanı katledilmiş kadın” deneceğini, bu ifade de bile eşitliğin olmadığını, utanmasalar kadın pilot, kadın mühendis gibi “insan ve kadın insan” diye sınıflandırılacaklarından yakınır. “Yazık çok yanlış anlıyorlar meseleyi ama onlarsız da olmuyor”, “Bu cinsiyet değil zihniyet meselesi” diyerek aktarır düşüncelerini. Filmin son sahnesinde birbirini öldüren erkeklerin arasında dans eden iki kadın görürüz. Lilith eski çağlarda ölülerinin yanında böyle dans ederek onları dirilmeye teşvik ettiklerini söyler Nergis’e.Film yoğun göndergelere sahiptir, tabii ki değerlendirilecekler bunlarla sınırlı değildir, her yeni okuma yeniden üretmektir. Bu film de daha pek çok farklı açılardan okunabilir.
Sinema
Yayınlanma: 06 Aralık 2020 - 23:11
Dokuz Kere Leyla'yı dokuz kere izleyin!
"Film metaforlarla mitik anlatılara göndergeleri olan nitelikli bir yapım. Filmin içine girebilmek kültürel bir donanım ve metin okuma gerektiriyor. Filmde “mitik zamansızlık” çok başarılı bir şekilde işlenmiş."
Sinema
06 Aralık 2020 - 23:11
Dokuz Kere Leyla'yı bu yazınızdan sonra "ilgisini çekenler" izlemeli. Yazı için emeğinize sağlık.
"Filmin içine girebilmek kültürel bir donanım ve metin okuma gerektiriyor." cümlesini okuyunca, filmi seyretmekten hemen vazgeçtim. Bir film izleyebilmek için şimdi talmud'u, incil'i ve apokrif kitapları okuyup, o bilgileri hafızamda tutacağım. sonra da filmi anlayabilmek için kendimi yırtacağım öyle mi? kusura bakmayın ama hiç uğraşamam. sinema yapmayı bilen adam, filminde verdiği bütün unsurları, doneleri eser içinde bir şekilde seyircisine anlatmalıdır. hiç mi hitckock, bergman, robert bresson, tornatore filmi izlemedik yani? bu adamlar sinemacı değil mi? başlık bile irrite edici: 9 kere izleyinmiş. hayır, bir kere bile izlemeyeceğim çünkü vakit kaybı olduğu hemen kendini belli ediyor.
Ezel Akay hayranıyım filmi ilk gösterime girdiği dakikalarda seyrettim. Film üzerine incelemeyi okumak çok incelikli bilgilendirici bir o kadar da keyifliydi. Ümral Hocam'ın emeğine, yüreğine, ilimine sağlık...
Filmi izlerken isimler çok dikkatimi çekmişti. Boşuna çekmemiş demek ki. Barındırdıkları gizillik şahane. Filmi beğenmiştim, yazıyı okuduktan sonra ise filme hayran kaldım. Eminim bunu okuduktan sonra herkes bir kez daha izleyecektir. Oyuncuların performansına sizin de kaleminize sağlık hocam.
Uzun ama "Daha yok mu?" diye merak uyandıran bir yazı olmuş. Ümral Deveci'yi tebrik ederim. Filmi seyretme iştiyakı doğuruyor yazı. Ben de seyredeyim de bir yazı yazayım...
Filmi bu gün izledim.Oyuncularin başarılı performansları ve sanatsal değerlere sahip olması çok hoşuma gitti..Adem den günümüze.kadar her gün işlenen kadın cinayetlerine dikkat çekmesi de önemli..Sn Ümral Deveci nin film ile ilgili inceleme yazısını çok beğendım. Filmden sonra bu yazıyı okumak çok etkileyici.
Bu güzel inceleme için Ümral Deveci Hocaya çok teşekkürler. Filmi bu incelemeden sonra seyretmek keyifli olacak.