Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri... Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi usta-çırak usulü ile öğrenilen ve sanatçının iradesi dışında birçok değişkenden etkilenen bir sanattır.
Ebru; renklerin suyla dansının yarattığı bir ahenktir aslında. Bazı kaynaklar ebrunun, yüz suyu anlamına gelen "ab-ı ru" sözcüğünden, bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca'da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen "ebre"den geldiğini söylese de en yaygın kanı, kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen "ebri" den gelmekte olduğudur. Her ne şekilde isimlendirilse isimlendirilsin insanlara da isim olan ebru, gizemli bir ahenk taşıyor.
Zorlu ve emek isteyen bir sanat olan ebru, geri dönüşü olmayan, tekrarı olmayan, çok değişkenli bir sanattır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti.
Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.
TARİHÇESİ
Türk el sanatının önemli bir dalı olan ebruculuğun hangi tarihte başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ebruya çok eski tarihli el yazması kitapların yan kağıtlarında (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) rastlıyoruz. Fakat bu kitaplar yüzyıllardan beri okuna okuna yıpranıp tekrar cilt tamiri yapılmış olacağından o kitap içinde görülen bu ebrular, o kitabın yazılış tarihinde yapılan ebru olduğunu göstermez. Şu halde üzerinde tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları zamanı göstermek bakımından bir vesika sayılabilir. Hafif ebru denilen ve bilhassa üstüne yazı yazılmak gayesiyle açık ve soluk renklerle yapılan ebru kağıtlarında rastlanacak tarihler önem taşır. İşte o tarih ebru'nun da yapılış tarihi olabilir. Bilinen en eski ebru kağıdı 1554 yılına aittir. Ebrunun tarihi Malik-i Deylemi tarafından Gürcistan'da yazılmış italik kıt'ada geçen Arapça tarihten anlaşılıyor. Ebru kelimesi Çağatayca "Ebre", Farsça "Ebrî" bulutumsu, bulut gibi anlamına gelip, daha sonraları dildeki vokal değişmesiyle Ebru haline gelmiştir. Bütün klasik sanatlarımız gibi ebru sanatının tarihi hakkında tam bir bilgimiz yoktur. Ebru kağıdı çok eski devirlerde hat sanatının bir yardımcısı ve ciltçiliğin bir kolu olarak yaşamış bir sanattır. Kitap kaplarının içlerini yaprakları veya yazı levhalarının kenarlarını bordür olarak süslemek için kullanılmıştır. Bugün tekrar gündeme gelmiş, kendini yenilemiş olarak görülüyor. Son yıllarda resim gibi paspartolanmış ve çerçevelenmiş ebru çeşitleri ile sergiler açılıyor, çerçeveli veya çerçevesiz dükkanlarda satılıyor. Evlerimizi, bürolarımızı süslediği gibi gömleklerimizden sarkan kravat olarak ipekli kumaşlara basılmış görüyoruz. Dahası çinilere renk vererek hatip ve çiçekli battal veya çark-ı felek olarak girmiş, kırlentlerde aynı renk cümbüşüne karışan ebrularla göz zevkimize katılmış olduğunu görüyoruz. Büyük Türk yazarı Şemseddin Sami Bey Kâmûs-ı Türkî adlı lügâtında ebru için şöyle demektedir: "Ebru; aslı, Farsça Ebrî = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = roba (elbise yüzü, kürk kabı) hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş, kağıt) = (isim) cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kağıt."
Görülüyor ki gerek Kâmûs-ı Türkî yazarı Şemseddin Sami Bey'in verdiği bilgiler gerekse bu sanatı Buhara'da öğrenmiş olan Sadık Efendi'nin verdiği bilgilere göre kelime, zaman süreci bazı değişikliklere uğramıştır. Aslı Çağatayca olan bu kelime Anadolu'ya göç sırasında İran'dan geçerken kelime benzerliği nedeniyle "ebri"ye yurdumuzda ise "ebru"ya dönüşmüştür.
Ebru; renklerin suyla dansının yarattığı bir ahenktir aslında. Bazı kaynaklar ebrunun, yüz suyu anlamına gelen "ab-ı ru" sözcüğünden, bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca'da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen "ebre"den geldiğini söylese de en yaygın kanı, kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen "ebri" den gelmekte olduğudur. Her ne şekilde isimlendirilse isimlendirilsin insanlara da isim olan ebru, gizemli bir ahenk taşıyor.
Zorlu ve emek isteyen bir sanat olan ebru, geri dönüşü olmayan, tekrarı olmayan, çok değişkenli bir sanattır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti.
Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.
TARİHÇESİ
Türk el sanatının önemli bir dalı olan ebruculuğun hangi tarihte başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ebruya çok eski tarihli el yazması kitapların yan kağıtlarında (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) rastlıyoruz. Fakat bu kitaplar yüzyıllardan beri okuna okuna yıpranıp tekrar cilt tamiri yapılmış olacağından o kitap içinde görülen bu ebrular, o kitabın yazılış tarihinde yapılan ebru olduğunu göstermez. Şu halde üzerinde tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları zamanı göstermek bakımından bir vesika sayılabilir. Hafif ebru denilen ve bilhassa üstüne yazı yazılmak gayesiyle açık ve soluk renklerle yapılan ebru kağıtlarında rastlanacak tarihler önem taşır. İşte o tarih ebru'nun da yapılış tarihi olabilir. Bilinen en eski ebru kağıdı 1554 yılına aittir. Ebrunun tarihi Malik-i Deylemi tarafından Gürcistan'da yazılmış italik kıt'ada geçen Arapça tarihten anlaşılıyor. Ebru kelimesi Çağatayca "Ebre", Farsça "Ebrî" bulutumsu, bulut gibi anlamına gelip, daha sonraları dildeki vokal değişmesiyle Ebru haline gelmiştir. Bütün klasik sanatlarımız gibi ebru sanatının tarihi hakkında tam bir bilgimiz yoktur. Ebru kağıdı çok eski devirlerde hat sanatının bir yardımcısı ve ciltçiliğin bir kolu olarak yaşamış bir sanattır. Kitap kaplarının içlerini yaprakları veya yazı levhalarının kenarlarını bordür olarak süslemek için kullanılmıştır. Bugün tekrar gündeme gelmiş, kendini yenilemiş olarak görülüyor. Son yıllarda resim gibi paspartolanmış ve çerçevelenmiş ebru çeşitleri ile sergiler açılıyor, çerçeveli veya çerçevesiz dükkanlarda satılıyor. Evlerimizi, bürolarımızı süslediği gibi gömleklerimizden sarkan kravat olarak ipekli kumaşlara basılmış görüyoruz. Dahası çinilere renk vererek hatip ve çiçekli battal veya çark-ı felek olarak girmiş, kırlentlerde aynı renk cümbüşüne karışan ebrularla göz zevkimize katılmış olduğunu görüyoruz. Büyük Türk yazarı Şemseddin Sami Bey Kâmûs-ı Türkî adlı lügâtında ebru için şöyle demektedir: "Ebru; aslı, Farsça Ebrî = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = roba (elbise yüzü, kürk kabı) hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş, kağıt) = (isim) cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kağıt."
Görülüyor ki gerek Kâmûs-ı Türkî yazarı Şemseddin Sami Bey'in verdiği bilgiler gerekse bu sanatı Buhara'da öğrenmiş olan Sadık Efendi'nin verdiği bilgilere göre kelime, zaman süreci bazı değişikliklere uğramıştır. Aslı Çağatayca olan bu kelime Anadolu'ya göç sırasında İran'dan geçerken kelime benzerliği nedeniyle "ebri"ye yurdumuzda ise "ebru"ya dönüşmüştür.