Murat Erdin yazdıBasın davetlisi olarak İstanbul Bienali’nin eserlerini gezdiğim günlerde bu ülkenin başkentinde meydana olaylar, bu kadim topraklarda “İyi Bir Komşu” olmaya veya iyi bir komşu sahibi olmaya çalışmanın ne kadar güç olduğunu düşündürttü bana.İki yılda bir düzenlenen ve dünyanın en iyi bienallerinden birisi sayılan İstanbul Bienali’nin işlerini görüp keyif almaya çabalarken, nasıl bir gündemle sarmalandığımızı ve bırakın “komşu” olmayı, insan bile olamayacak bazı kişilerce nasıl zehirlendiğimizi görüp üzüldüm.Başkent Ankara’nın belediye başkanı olan zat, kasırga felaketiyle yüzyüze kalan ABD’deki çaresiz insanlara beddua ederken, aynı kentin Gölbaşı ilçesindeki mezarlığa gömülen yaşlı bir kadının cenazesi, ırkçı saldırılar yüzünden gömüldüğü yerden çıkartılarak (evet, topraktan çıkartılarak) bu ülkenin başka bir kentine gönderildi. “Bunu da mı görecektik?” dediğimiz çok şeyle karşılaştık bu memlekette ama ben böylesini ilk defa görüyorum ve dünya üzerinde başka bir ülkede göreceğimizi de hiç sanmıyorum. Acıyla örselenmiş ve şiddetle zehirlenmiş bir ortamda sanattan nasıl keyif alınabilir bilmiyorum.MEKANLAR VE İŞLER Bienaller daima bulundukları ülkenin sosyal ve siyasal atmosferinden etkilenmiştir. Gezdiğim tüm bienaller hem ana temalarıyla hem de davetli sanatçılarının işleriyle bu hali ortaya koydular. Bu sene 30’uncu yılını deviren İstanbul Bienali 15’inci kez kapılarını açtı ve ana tema yukarıda belirttiğim gibi “İyi Bir Komşu.” Artık nasıl olacaksak?Mürekkep Haber sayfalarında bienalin eserleriyle ilgili ayrıntılı haberleri muhakkak okudunuz. Ben dikkatimi çekenlere kalem oynatayım istedim. Hemen belirteyim bienalin en çarpıcı eserleri bence Galata Rum Okulu’nda bulunuyor. Tasarım Bienali’ne ve başka sanatsal etkinliklere de ev sahipliği yapan bu okul, ayrı bir teşekkürü hak ediyor. Unutmadan söyleyelim: Hitler’in intihar ettiği gün çekilmiş fotoğrafları görmek için Pera Müzesi’ne ve “Aylaklar” sergisini görmek için Fransız Kültür Merkezi’ne uğramayı unutmayın. Memnun kalacaksınız.Rum Okulu’nda, Erkan Özgen’in “Harikalar Diyarı” adlı video çalışması, Kobani’den kaçan işitme ve konuşma engelli çocuk Muhammed’i gösteriyor bize. Bir çocuğu “gösteri figürü” haline çevirdiği için eleştirebilir olsa da sanatçının amacı o çocuk üzerinden insanlığı anlatmaktır bizlere. Anlatıyor da… Savaşların ne berbat bir şey olduğunu, acıların kadın, çocuk ve yaşlı ayırmadığını biliyoruz. Bilmeyenleri, anlamak istemeyenleri getirip gezdirmek lazım. Rum Okulu’nda dikkatimi çeken çalışmalardan birisi de Mark Dion’unki. Dion, İstanbul’un artık yok olmaya yüz tutan bitkilerini ve deniz canlılarını duvardaki dolaplara ve masadaki kavanozlara koymuş. Dion bunun için yerel araştırmacılarla, biyologlarla ve dalgıçlarla çalışmış. Ortaya kapsamlı bir “iş” çıkmış.Mahmud Obaidi’nin “Kompakt Ev Projesi”, Bilal Yılmaz’ın SAHA Derneği’nin desteğiyle sergilenen “Kirli Kutu” çalışması da dikkatimi çeken eserler arasında. Bu yılki bienalin ağır felsefi metinleri yok. Güncel sanata ve güncel olaylara başarıyla eğilmiş. Bir bienal böyle olur. Küratörler Elmgreen ve Dragset’in iyi seçimler yaptıklarını ve doğru kararlar aldıklarını söyleyebilirim. Elli altı kişilik sanatçı kadrosu bize günlük hayatımızda karşılaşıp üzerinde durmadığımız ayrıntıları düşündürten ve kendimizi dönüştüren çalışmalarla karşımızda.EŞEKLİ BİENALAdel Abdessamed’in İstanbul Modern’de sergilenen “Başkalarının Acısına Bakmak” çalışması da yaygın medya sayesinde televizyon karşısına geçin “acı çekmeden” izlediğimiz olaylara ve dramlara dikkat çekiyor. Vietnam Savaşı’nda napalm bombasıyla üstü başı yanan ve çırılçıplak kalan bir kız çocuğunun reprodüksiyon heykeli insanın yüzüne acıyı bir tokat gibi çarpıyor.Aynı mekanda Candeğer Furtun’un seramik bacaklarla oluşturduğu sıradanlık bizi bizden farklı kılmayan ortaklığımızı ve boşvermişliğimizi imliyor sanki. Aynı mekanın dışında herkesin görür görmez şaşırdığı bir çalışma var. Çinli sanatçı Xiao Yu’nun “Zemin” adını taşıyan işinde canlı bir hayvan kullanılmış. Bir eşek. Bu eşek, İstanbul’un kuzeyinden (acaba neresinden) getirilip iki Çinli köylü tarafından büyütülmüş. Eşeğin çektiği saban da serginin bir parçası. Burada saban ve insan ikilisi tarımsal etkinliğin en eski biçimi olarak gösteriliyor. Yapıt, doğa, tarım ve insan arasındaki bağımlılığı anlatıyor ama benden söylemesi, eserde canlı bir hayvanın kullanılıyor olması bazı ziyaretçilerin hoşuna gitmiş değil.İyi Bir Komşu temasını en iyi anlatan eylem sanırım sanatçı Volkan Aslan’ın “Evim Evim Güzel Evim” adlı eserinin komşu ülke Yunanistan’da sergilenecek olması. Üstelik sergi mekanı hemen yanımızdaki Midilli Adası’nda bulunan ve sanatsever aile Elgizlere ait aile konağı. Konağın Elgiz Ailesi’ne ait olması ve komşu ülke Yunanistan’ın bir taş atımlık mesafedeki Midilli Adası’nda boy gösteriyor olması “İyi Bir Komşu” temasıyla gayet başarılı bir bağ kuruyor.Peki bu ülkede sanat dışında bu bağlar kurulabiliyor mu, bunu düşünmeliyiz. Bienal münasebetiyle kendimize ve insanlarımıza sormamız gereken asıl soru ise hepimizin aklına her gün geliyor zaten: “İyi bir ülke olmadan iyi bir komşu olabilir miyiz ?”Hiç sanmıyorum. [email protected]
Sanat
Yayınlanma: 16 Eylül 2017 - 00:20
Güncelleme: 16 Eylül 2017 - 11:30
İyi bir ülke olmadan iyi bir komşu olabilir miyiz?
"Acıyla örselenmiş ve şiddetle zehirlenmiş bir ortamda sanattan nasıl keyif alınabilir, bilmiyorum."
Sanat
16 Eylül 2017 - 00:20
Güncelleme: 16 Eylül 2017 - 11:30