Röportaj: Ömür BayramoğluAnna Laudel, sanatçı Mehmet Sinan Kuran’ın "Hiçbir Yer" isimli kapsamlı kişisel sergisine 8 Eylül - 4 Aralık 2022 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Sanatçının 2020 yılında Anna Laudel’de gerçekleştirdiği “öldükten sonra gerçekleşen” anlamına gelen “Posthumous” sergisinin devamı niteliğinde olan “Hiçbir Yer”, ziyaretçilerini hayattaki ihtimalleri sorgulatan bir yolculuğa çıkarıyor.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Mehmet Sinan Kuran ile yeni sergisi "Hiçbir Yer"i konuştuk.Merhaba, klasik bir soru ile başlamak istiyorum; mehmet sinan kuran kimdir ve üç kelime ile kendinizi anlatsanız hangi kelimeleri seçerdiniz?Mehmet Sinan Kuran bir dünya vatandaşıdır. Dünya üzerinde yaşayan kaba hesap 8 milyar kişinin birbiriyle tamamen bir olduğuna inanır, iyi ve iyi olmayı beceremeyenler dışında hiçbir ayrım yapmaz insanlarla ilgili. Sanatçıdır ve sanatın halk için olduğunu düşünür ve kendi çapında bu arabuluculuk için çaba gösterir. Üç kelime: samimi, delidolu, paylaşımcı. Sadece resim olarak sınırlandırmadan sorarsam; renkler, boyalar, heykel, seramik Mehmet Sinan Kuran’ın hayatına nasıl girdi?Ben o hayata doğdum. Onlar benim hayatıma girmedi. Ben mutlu bir insanım. Oldukça renkli rüyalarım, düşlerim, hayallerim var. Mümkün olabilecek her türlü malzeme ve teknikle bunlari sizlerle paylaşıyorum. “Hiçbir Yer” Anna Laudel’de daha önce açtığınız “Posthumous” sergisinin devamı niteliğinde ve kapsamlı bir sergi. Galerinin iki katına yayılan Yer, Gök, Deniz başlıklarında üç evreden oluşan serginizde sanatseverleri neler bekliyor?Sürprizler. Saklanmış eserler, geçmişe yolculuk, karşılıksız sevgi, muzurluklar, korkular, en önemlisi ölüm ve sonsuz hoşgörü bekliyor. 88 gün boyunca ziyaretçileri kapıda karşılıyor, gezdiriyor ve yolcu ediyorum. Bu son sergi. "KOLEKTİF ÇALIŞMALAR YAPIYORUM"Farklı teknikler, malzemeler kullanıyorsunuz. Üretim sürecinde nelerden etkilenirsiniz?Yaşamdan. Aceleci sincaplardan, hırsız kargalardan, temkinli kedilerden, sabit fikirli insanlardan, kinayeli bakışlardan, mahzun, bezgin insanlardan, 4 aylık bebekten, parktaki ördekten, yağmurda dolmuş bekleyen insanlardan, gökkuşağından, yatağımdaki köpekten, yavrumdan ve sevgilimden etkilenirim. Çeşitli projelerde çocuklarla bir araya gelerek onlarla birlikte resim yapıyorsunuz. Bu projelerinizi ve çalışmalarınızı öğrenebilir miyiz?Kolektif çalışmalar yapıyorum. Herkes 3-4 yaşında aynı coşkuyla resim yapardı. Yıllar, öğretmenler, anne babalar, alaycı arkadaşlar, flörtler, yaşam kavgası ve farklı nedenler o coşkunun üzerini örttü. İnsanlar sigarayı, ızgarayı, içkiyi, yalan söylemeyi, kıskanmayı bırakmadılar ama resim yapmayı bıraktılar. Ben yeniden hatırlatmaya çalışıyorum. Her zaman, her yerde imkanları zorlayarak mütemadiyen yapıyorum bunu. Gençlerle de yaptığınız çalışmalar var? Mehmet Sinan Kuran’ın bu anlamda bir misyonu var diyebilir miyiz? Çocuklarla, gençlerle çalışıyorsunuz. Geleceğe dair hayalleriniz, yapmak istediğiniz projeleriniz var mı, planlı mı çalışırsınız?Planlı çalışmam. Hep çalışırım. Sürekli çalıştığım için plan yapamıyorum. Geleceğe dair planlarım var tabii. Her zaman oldu ama şimdilerde biraz farklı. Yukarıda dediğim gibi, sanatı insanlara ulaştırmaya çalışıyorum. Nietzsche 2 temel sorunu var insanlığın, demiş.Adaletsizlik ve anlamsızlık. Birincisi için hukuku, ikincisi için sanatı icat ettiler. İnsanlar hukuka ulaşamadılar, sanat ise insanlara. Hukuk beni aşar ama ikincisi için çalışabilirim. Bunun için de doğru adres çocuklar ve gençler. Tekrar Anna Laudel’de devam eden serginize gelirsek eserlerinizde ölüm kavramını oldukça neşeli, canlı ve insanlıktan hiç beklenmeyecek bir şenlik içinde aktarıyorsunuz. Ölüm gibi soğuk bir kavramı şenlikli bir şekilde eserlerinize ve seyirciye nasıl aktarıyorsunuz, bunun sırrı nedir? Mehmet Sinan Kuran’ın bu anlamda hayata ve sanata bakışını öğrenebilir miyiz? Ölüm neden soğuk olsun ki? Bilmiyoruz. Tahmin ediyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var. Tam anlamıyla yaşayamamak. O gerçekten soğuk hatta buz gibi. Bunun en önemli nedeni ise korkular. Özellikle ölüm korkusu. Bir delikten bir çembere düştük. Kimimizin çemberi dar, kimimizinki geniş. O çember boyunca yaşıyoruz. Aynı noktaya geldiğimizde tekrar oradan yukarı çıkıyoruz. Geldiğimiz yer. Neden korkunç olsun ki? Ertelenen yaşamlar korkunç.
İLGİLİ HABER
Mehmet Sinan Kuran kimdir?