Röportaj: Yusuf ÇifciOna, yıllar önce bir festivalde, günün ilk sanatçısı olarak sahneye çıktığında rastlamıştım. Line-up pek bir kalabalıktı ve o yıllarda henüz tanınmadığı için büyük de bir kitlesi yoktu. İlk birkaç şarkı sonrası herkes havaya girdi ve müziğindeki farklı renk hepimizi içine içine aldı. O günün sonunda "İyi ki erken geldim ve yepyeni bir sanatçı keşfettim." dediğimi hatırlıyorum.Tabii, köprünün altından çok sular aktı. Şu an Nilipek.'in şarkıları milyonlarca dinleniyor, artık geniş kitleler tarafından tanınıyor kendisi. Dinlenme sayısı ve tanınırlığı artsa da değişmeyen bir şey var: O da sesi ve tarzındaki bambaşkalık.Nilipek. bu kez dördüncü albümü Uydurduğumuz Oyunlarla ile karşımızda.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Nilipek. ile yeni albümü Uydurduğumuz Oyunlarla'yı konuştuk.Her albümün bir ortaya çıkış hikâyesi var. Uydurduğumuz Oyunlarla’nın hikâyesi nedir?Uydurduğumuz Oyunlarla, kendi kendini “uydurdu” diyebilirim. Bu albümün isminde oyun temasını vurgulamak istiyordum, çünkü müzik ve oyun ilişkisini tekrar hatırladığım bir süreçte çıktı: Enstrümanlarla, sözlerle, cümlelerle bir çocuk gibi oynadım. Oyunlar zamanla belli konular etrafında dönmeye, belli desenler ortaya çıkarmaya başladı; ben de aslında hikayeyi ondan sonra anladım. İnsanın kendini var edebilmesi aslında büyük bir sorumluluk ve bu sorumluluktan kaçmak için sürekli bahaneler yaratıyoruz kendimize, şarkılara baktıkça kendi kendime bunu anlattığımı ve kendimi bir kutudan çıkarmaya çalıştığımı fark ettim. Yani ortaya çıkış hikayesi yok belki, ama ortaya çıkarken yarattığı bir hikaye var.Peki, Uydurduğumuz Oyunlarla bir renk olsaydı hangi renk olurdu?Bu zor bir soru. Kapağı düşünürken başından beri aklımda pastel bir pembe ve porselen beyazı vardı, sonunda da renkleri öyle şekillendi. Ama albümdeki şarkıları düşünürken özellikle ikinci yarısında daha koyu renkler geliyor gözümün önüne. Aslında şarkıların tamamı kente dair, ama bana gözümü kapattığımda albüm kent içinde bir orman gibi hissettiriyor, o yüzden koyu yeşil diyebilirim."GEÇMİYOR ZAMAN TÜM AYRILIKLARLA İLGİLİ"Albümdeki en sevdiğim şarkı, albümden önce tekli olarak bizle buluşan Geçmiyor Zaman. Bana göre tam bir yol şarkısı. Geçmeyen bir aşk acısını haykırarak, ahlar çekerek değil de sakin sakin; üstelik tane tane anlatıyorsunuz. Geçmiyor Zaman’ı size hangi duygular yazdırdı?Geçmiyor Zaman, tabii ki aşk acısına dair okunabilir ama onunla sınırlı değil, tüm ayrılıklarla ilgili. Hayatımızda değer verdiğimiz insanlarla koptuğumuzda kendimizi yüzde yüz haklı gördüğümüz ve sürekli içimizde kavga etmeye devam ettiğimiz bir süreç oluyor. İletişimi tamamiyle kessek bile sevgilimizin, ailemizin, arkadaşımızın, o ayrıldığımız kişinin etkisi üzerimizde devam ediyor. Bunun geçeceğini biliyoruz, şarkı da buna çağrı işte. Her şey geçiyor ama daha geçmedi, hadi geçsin ve artık tekrar kötü şeyler düşünmeyen bir insan olayım. :)Bu şarkıyı aynı zamanda kiplendirdiniz de. Klipteki maskeler çok ilgimi çekti. Björk’ü de hatırlattı.Ne anlatıyor maskeler?Maskeleri Nur Şevval Yılmaz’la birlikte tasarladık; üç parçadan oluşuyor ve klip boyunca küçülüp sonunda yok oluyor. Bir tarafın diğer tarafa uyum sağlamak için kendinden başka birine dönüşmesini anlatıyor biraz. Klibin başında bu diğer taraftan talep ediliyor aslında, zira maske diğer tarafın elinde. Sonra yavaş yavaş maskenin küçüldüğünü, yok olduğunu ve karakterin yalnız kalmak uğruna maskesinden kurtulduğunu görüyoruz.Sırf Kırabilmek İçin isimli şarkıda, “Sırf kırabilmek için beni, tekrar etmek tekrar tamir ettin.” sözleri geçiyor. Bu durum sanki toksik bir ilişki klasiği. Ne yapmak lazım bu durumda?Kaç kaç kaç kaç oradan kaç :) İnsan anlamıyor tabii ki uzun süre, çünkü tamir etme çabasını görünce karşı tarafın da üzüldüğünü, gerçekten bir şeyleri tamir etmek istediğini, değer verdiğini sanıyor. Ama bazen bu tamir aslında karşı tarafın tekrar etki gücü elde edebilmek için yaptığı bir şey. Bunu anladığınız an oradan uzaklaşmanız lazım bence. Çünkü yüzleşmeyle varılacak bir yer olduğunu sanmıyorum.Şüphesiz ki Uydurduğumuz Oyunlarla sizi anlatıyor ama yine de sormak isterim: Albümün ne kadarında siz varsınız?Bu sefer ana karakter ben miyim emin değilim, daha çoğul hissediyorum albümdeki hikayelerle ilgili. Tabii ki kendi duygularımdan, kendi yaşadıklarımdan çıktı şarkılar ama bir yandan da artık benden çıktı ve o ben değilim. Beni değil de benim de dahil olduğum bir grup insanı anlatıyor gibi hissediyorum.Bu albümle birlikte bence üzerinize iyiden iyiye kent ozanı kimliği oturdu. Modern çağın ozanlarından birisiniz. Ne dersiniz bu konuda?Bilmem ki. Ben kendime hiç ozan demedim, ama ozan olma fikri hoşuma gidiyor tabii ki. Şarkı yazmak, şarkı söylemek, şarkı “yapmak” benim zanaatim ve bu konuda daha iyi olmaya çabalıyorum. Şarkıların daha iyi duyulması için çabalıyorum, hepimiz bunun için çabalıyoruz.Çok kısa denilebilecek bir zaman diliminde dört albüm ve pek çok tekli çıkardınız. Yani oldukça üretken bir isimsiniz. Bu kadar yoğun bir üretim sizi yormuyor mu? Müziğinizi neler besliyor?Son albümden bu yana dört yıl geçti aslında ama süreçte beni yoran üretkenlikten çok işimi istediğim gibi yapamamak oldu. Yazmak, stüdyoda olmak, şarkı yapmak, kayıt süreci en sevdiğim şeyler ve ne kadar şanslıyım ki süreci beraber yürüttüğüm insanlarla da hep benzer heyecanlar paylaştık. O bölüm hiç yormuyor; konserler, insanlarla bir araya gelmek hiç yormuyor. Bunu yapamamak ya da yapmaya çalışırken çıkan tuhaf engeller daha çok yoruyor. Beslenmek konusuna gelince, karşılaştığım her insandan, her şeyden beslenmeye çalışıyorum. Ne hissettiğimi tartmak ve betimlemeye çalışmak sık ve otomatik yaptığım bir şey. Sonra nasıl daha iyi betimleyebileceğimi düşünüyor ve doğaya, şehre, hayvanlara bakıyorum. Örüntüleri, benzerlikleri görmeye çalışıyorum.BİR SANATÇIYA SORDUM: 7 KISA SORU, 7 KISA CEVAPSatın aldığınız ilk albümReplikas - dadaruhiSon zamanlarda baştan sona dinlediğiniz albümAhmet Ali Arslan - Yangı ve Camera Obscura - Look to the East, Look to the WestSinemada ilk izlediğiniz filmAslan KralSon okuduğunuz üç kitapTomris Uyar - İpek ve BakırBarış Bıçakçı - Doğum Lekesi Gibi Bir GülümsemeRupi Kaur - Milk and HoneySizi etkileyen üç filmThe Servant (1963)Dancer in the Dark (2000)Monty Python’s The Meaning of Life (1983)Gün içinde en çok kullandığınız kelimeCancağzım
Röportaj
Yayınlanma: 20 Mayıs 2024 - 13:48
Güncelleme: 20 Mayıs 2024 - 15:07
Nilipek.:Uydurduğumuz Oyunlarla, kendi kendini "uydurdu"
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Nilipek. ile yeni albümü Uydurduğumuz Oyunlarla'yı konuştuk.
Röportaj
20 Mayıs 2024 - 13:48
Güncelleme: 20 Mayıs 2024 - 15:07