Röportaj: Yusuf Çifci
Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Game of Thrones, Narnia Günlükleri, Alacakaranlık… Dünya edebiyatında fantastik roman her yaştan okurun vazgeçilmezi olmuş durumda. Artık evrensel bir tür olan fantastik romanlara Türkiyeli okuyucular da en az dünyanın geri kalanındaki okurlar kadar sahip çıkıyor. Peki, ya Türkiyeli yazarlar? Son yıllarda Türk edebiyatında fantastik içerikli eserlerin yavaş yavaş boy gösterdiğini görsek de bu alanda yeteri kadar ilerleyebilmiş değiliz. Köklü bir mit ve destan geleneği olan Türkiye edebiyatı nedense fantastik roman konusunda henüz emekleme döneminde. Peki, ama neden?
Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta yazmış olduğu fantastik kurgu roman serisi lili may üçlemesi ile hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine ulaşan Sıfırdan Yayınları yazarı Hatice Aksüt’e fantastiğin Türkiye edebiyatındaki durumunu sorduk.
Türk edebiyatında fantastik roman türünün pek de gelişmediğini görüyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Geçmişe baktığımızda fantastik türdeki edebiyatın pek ciddiye alınmadığını söyleyebiliriz belki de. Bu türe ön yargıyla bakmak ya da en basit hâliyle hakkında pek bir şey bilmemek de bu türün edebiyatımızdaki gelişimini etkilemiştir, diye düşünüyorum. Bugüne baktığımızda, ise insanların fantastik türe bakış açısının değişmeye başladığını gözlemliyoruz. Örneğin Game of Thrones fantastik dünyanın yakınından bile geçmeyen izleyiciyi/okuyucuyu cezbetti. Keza, hemen onun ardından gelen Witcher da ikinci sezonuyla izleyici karşısında. Başarılı işler ağız sulandırır. Benzerlerini, hatta daha iyilerini yapmak için istek doğar. Bu iyi bir şeydir. Video oyunları ve kitaplar, diziye ve filme çevrildikçe daha geniş kitlelere ulaşıyor, dolayısıyla fantastik edebiyata da ilgi artıyor. Eğer ülkemizden fantastik kurgu dalında dünya çapında ses getirebilecek bir iş çıkarsa, Türkiyeli yazarlar ve hatta yapımcılar da tetiklenir. Eğer biri yolu açarsa, diğerleri de onu takip eder. Ben Lili May’i yazarken zihnimde koca bir film çektim, üç kitabı da büyük bir aşkla yazdım. Hikâyeme ve karakterlerime güveniyorum. Kitaplarımı başka dillerde de görmeyi arzuluyorum. Bunun için gücüm yettiğince çalışacağım.
Türkiye’de fantastik eser yazmak hem avantajlı hem de riskli bir süreç. Son yıllarda fantastik eserlerin okunma oranında büyük bir artış var. Bunun yanında Türkiyeli yazarların bu alanda çok az eser verdiğini görüyoruz. Sizce Türkiyeli yazarlar niçin bu alanda kalem oynatmıyor?
Riskli, evet katılıyorum. Yayınevleri de bu konuda çok cesaretli değiller sanki, yeni bir yazar keşfedelim diyerek ilerlemiyorlar; kendi ajandalarına göre hareket ediyorlar. Kendimden örnek vermem gerekirse ilk kitabımı hesapsız kitapsız, tutkuyla yazdım. Yayınevlerine ulaşacağım zaman gelip çattığında bir liste çıkardım. Hangi yayınevleri fantastik kurgu dalında basıyor, tek tek listeme yazdım. Telefonla ve e-posta yoluyla birkaç yere ulaştım, dosyamı göndermek istediğimi söyledim. “Türk yazar” kabul etmediğini, sadece “yabancı yazarlar” yayımladıklarını söyleyen de oldu, dışarıdan dosya kabul etmiyoruz diyen de.
Elimde yazılmış bitmiş hazır bir roman vardı ve bir iki seçenek dışında gönderecek yer yoktu. Ben şanslı ve basılmış bir yazarım. Sıfırdan Yayınları bana ve hikâyeme güvendi. Onlara kitabımın tek kitapta kalmayacağını, aslında bir üçleme kurguladığımı söylediğimde, yazılmamış kitaplarıma da talip oldular. Belki de şöyle demeliyiz: Türkiyeli yazarlar kalem kıpırdatmıyor değil, o kalemlerin kıpırdamasına müsaade etmeyen, heves kıran bir ortam var. Buna ek olarak, başka bir zorluk da fantastik bir romanın kapağında Türk adı görüldüğünde oluşan tereddüt. Okuyucunun, kendi kültüründen ve dilinden olan bir yazara, konu fantastik kurgu olunca güveni yok gibi. Yıllardır Barselona’da yaşıyorum, Amerika’da eğitim aldım, eşim Katalan. Kitaplarımda ve çizimlerimde, başkalarına daha “havalı” gelecek diye eşimin soyadı olan Lesperut’u kullanabilirdim ama buna gerek duymadım. Eşim de benim gibi bir yazar ve benim bir yazar olarak kendi soy ismimle eser vermem gerektiğine inandı. Çünkü bu benim; ben Hatice Aksüt’üm ve fantastik kurgu yazıyorum. Türkiyeli okuyucu da, zamanla kendi yazarına inanacak. Türkçe eserlerin çoğalması bu ön yargıyı kıracak.
"KADINLAR ERKEKLERDEN ÇOK OKUYOR"
Fantastik roman okuyan kitle genellikle gençlerden oluşuyor. Sizce yetişkinler fantastik romanları çok mu hayalci buluyor, yoksa yaş ilerledikçe insanların hayal gücü zayıflıyor mu?
Bu ilginç bir soru. O zaman konuyu biraz irdeleyelim. Sizce doğaüstü bir evren ve süper güçlere sahip karakterler, fantastik bir roman için yeterli midir? Bence değildir. Romanınıza bir satir, tek boynuz, elf koyarak ya da evreni sihirli kılarak şahane bir fantastik kurgu yaratamazsınız. Kanımca en önemli şey anlatacağımız hikâye ve bağ kurabileceğimiz karakterlerdir. Bir romanda aşk, ihanet, sevinç, üzüntü, hırslar, zorluklar, kısacası insana dair duygular işleniyorsa bu okuyucuyu çeker. Böyle bir eserle karşılaşmış kitapsever bir yetişkinin, fantastik tür hakkındaki fikrini değiştirebilir. Biz çocukken bize anlatılan masallarla dünyayı yorumladık, sorular sorduk. Fantastik edebiyat da bundan pek farklı değil ki… Bu türdeki kitaplarda farklı evrenler tanıyoruz, karakterlerin başından geçenleri okurken karakterlerle empati kuruyoruz. Ben, bir insanın kitap okudukça daha iyi bir insan olabileceğine inananlardanım. İyi bir fantastik kurgu, sizin hayata bakışınızı bile değiştirebilir. Hayal kurmak çok önemlidir. Dünyaca ünlü telefon markalarından film şirketlerine, bilimden teknolojik buluşlara kadar, bütün büyük işler bir hayalle ortaya çıktı. Hayal yoksa geleceğinizi hakkıyla inşa edemezsiniz. Büyüklere tavsiyem, çocuklarının okuduğu fantastik kurgu kitapları okusunlar, bir fikir edinsinler. Ben kitaplarımı okuyan annelerden mesajlar aldım, fuarlarda bazılarıyla tanıştım. Hepsinden de inanılmaz güzel tepkiler ve yorumlar aldım. Yaş ilerledikçe hayal gücü belki de zayıflıyordur, bilemiyorum, ama çocuklara masal okumayı/anlatmayı hâlâ bırakmadığımıza göre, hayal kurmayı ve kurdurmayı da hâlâ seviyoruz demektir.
Bu, kesin bilgi değil ama gözlemlediğim kadarıyla kadın okuyucular fantastik romanlara daha çok ilgi gösteriyor. Sizce durum nasıl?
İş kitap okumaya gelince de kadınların sayısı erkekleri geçiyor deniyor. O zaman bu orantı mantıklı, çünkü kadınlar daha çok okuyor. Yurt dışında da bu şekilde gözlemliyorum.
Fantastikte gördüğüm kadarıyla bir evrensellik var. Kurt adamlar, vampirler, büyücüler… Dünya genelinde fantastik romanlarda ortak bir dil kullanılıyor. Türkiye coğrafyasına baktığımızda aslında bizim köklü bir destan ve mit kültürümüz olmasına karşın yerli fantastikte bu unsurlar yeteri kadar kullanılmıyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Vampirler, cadılar, periler, büyücüler, ejderhalar dünya çapında bilindik ve popüler temalar evet. Ve dediğiniz gibi, bu elementleri her fantastik kurgu yazarı kullanabilir. Yalnız bir romanda her yazarın kendi kurallarını, kendi hikâyesini okuruz. Bir eseri, diğerinden ayıran da zaten budur. Türkiye coğrafyasındaki kültür zenginliğimizin fantastik eserlere yansımamasındaki sebep, dünyaca bilinmiyor/tanınmıyor olması. Konu yine aynı noktaya geliyor aslında. Fantastik türde yazan yazarlarımız pek yok dedik. Bu sayı arttıkça köklü destanlardan da ilham alınacak mit kültürümüzden de. Bu zamanla olacak, yolun henüz başındayız. Ben kendi yazımda farklılıkları birleştirmeyi seviyorum, çünkü her yerden besleniyorum. Örneğin kişilerde de yerlerde de, hem yabancı hem kurgu hem de Türkçe isim kullanıyorum. Yıllardır yurt dışında olduğum için böyle bir bakış açısına sahibim. Yalnız Los Angeles’ta bir lisede geçen bir hikâye yazıyor olsaydım, ona göre isimler kullanmak zorunda kalırdım. Bunlar romandan romana değişecek unsurlar. Diğer önemli nokta ise kitaplarımda diyalogları, anlatım şeklini, espri anlayışını doğal ve akıcı tutmaya dikkat ediyorum, okuyucunun çeviri bir roman okuyormuş hissine kapılmasını istemiyorum. Lili’nin evreninde bizim kültürümüzde duyduğumuz gördüğümüz detaylardan da var. Örneğin rüya yorumlamak, rüyayı suya/çeşmeye anlatmak gibi… Yıllar önce Diane Wynne Jones’un Yürüyen Şato adlı romanını orijinal dilinden okumuştum. Miyazaki, Japon bir yönetmen olarak hem kendi kültürünü hem de yazarın batı kültürünü filminde harmanlayabilmişti. Ben bu çeşitliliği ve birleştiriciliği bir yazar olarak seviyorum. Türkiye kültüründen elementler, fantastik edebiyatta eserlerimiz arttıkça daha çok görülecek, diye düşünüyorum. Sayılar çoğalacak zamanla.
Son olarak Türkiye’de fantastiğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Fantastik tür sevenlerin sayısı artıyor. Bu sayı arttıkça bu dalda romanlar ve hikâyeler de doğal olarak artacaktır. Kısacası, güzel işler çıkacağından umutluyum. Ben bu türü severek yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim. Benim gibi fantastik türde yazmak isteyenlere ilham olabilmeyi diliyorum.
Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Game of Thrones, Narnia Günlükleri, Alacakaranlık… Dünya edebiyatında fantastik roman her yaştan okurun vazgeçilmezi olmuş durumda. Artık evrensel bir tür olan fantastik romanlara Türkiyeli okuyucular da en az dünyanın geri kalanındaki okurlar kadar sahip çıkıyor. Peki, ya Türkiyeli yazarlar? Son yıllarda Türk edebiyatında fantastik içerikli eserlerin yavaş yavaş boy gösterdiğini görsek de bu alanda yeteri kadar ilerleyebilmiş değiliz. Köklü bir mit ve destan geleneği olan Türkiye edebiyatı nedense fantastik roman konusunda henüz emekleme döneminde. Peki, ama neden?
Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta yazmış olduğu fantastik kurgu roman serisi lili may üçlemesi ile hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine ulaşan Sıfırdan Yayınları yazarı Hatice Aksüt’e fantastiğin Türkiye edebiyatındaki durumunu sorduk.
Türk edebiyatında fantastik roman türünün pek de gelişmediğini görüyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Geçmişe baktığımızda fantastik türdeki edebiyatın pek ciddiye alınmadığını söyleyebiliriz belki de. Bu türe ön yargıyla bakmak ya da en basit hâliyle hakkında pek bir şey bilmemek de bu türün edebiyatımızdaki gelişimini etkilemiştir, diye düşünüyorum. Bugüne baktığımızda, ise insanların fantastik türe bakış açısının değişmeye başladığını gözlemliyoruz. Örneğin Game of Thrones fantastik dünyanın yakınından bile geçmeyen izleyiciyi/okuyucuyu cezbetti. Keza, hemen onun ardından gelen Witcher da ikinci sezonuyla izleyici karşısında. Başarılı işler ağız sulandırır. Benzerlerini, hatta daha iyilerini yapmak için istek doğar. Bu iyi bir şeydir. Video oyunları ve kitaplar, diziye ve filme çevrildikçe daha geniş kitlelere ulaşıyor, dolayısıyla fantastik edebiyata da ilgi artıyor. Eğer ülkemizden fantastik kurgu dalında dünya çapında ses getirebilecek bir iş çıkarsa, Türkiyeli yazarlar ve hatta yapımcılar da tetiklenir. Eğer biri yolu açarsa, diğerleri de onu takip eder. Ben Lili May’i yazarken zihnimde koca bir film çektim, üç kitabı da büyük bir aşkla yazdım. Hikâyeme ve karakterlerime güveniyorum. Kitaplarımı başka dillerde de görmeyi arzuluyorum. Bunun için gücüm yettiğince çalışacağım.
Türkiye’de fantastik eser yazmak hem avantajlı hem de riskli bir süreç. Son yıllarda fantastik eserlerin okunma oranında büyük bir artış var. Bunun yanında Türkiyeli yazarların bu alanda çok az eser verdiğini görüyoruz. Sizce Türkiyeli yazarlar niçin bu alanda kalem oynatmıyor?
Riskli, evet katılıyorum. Yayınevleri de bu konuda çok cesaretli değiller sanki, yeni bir yazar keşfedelim diyerek ilerlemiyorlar; kendi ajandalarına göre hareket ediyorlar. Kendimden örnek vermem gerekirse ilk kitabımı hesapsız kitapsız, tutkuyla yazdım. Yayınevlerine ulaşacağım zaman gelip çattığında bir liste çıkardım. Hangi yayınevleri fantastik kurgu dalında basıyor, tek tek listeme yazdım. Telefonla ve e-posta yoluyla birkaç yere ulaştım, dosyamı göndermek istediğimi söyledim. “Türk yazar” kabul etmediğini, sadece “yabancı yazarlar” yayımladıklarını söyleyen de oldu, dışarıdan dosya kabul etmiyoruz diyen de.
Elimde yazılmış bitmiş hazır bir roman vardı ve bir iki seçenek dışında gönderecek yer yoktu. Ben şanslı ve basılmış bir yazarım. Sıfırdan Yayınları bana ve hikâyeme güvendi. Onlara kitabımın tek kitapta kalmayacağını, aslında bir üçleme kurguladığımı söylediğimde, yazılmamış kitaplarıma da talip oldular. Belki de şöyle demeliyiz: Türkiyeli yazarlar kalem kıpırdatmıyor değil, o kalemlerin kıpırdamasına müsaade etmeyen, heves kıran bir ortam var. Buna ek olarak, başka bir zorluk da fantastik bir romanın kapağında Türk adı görüldüğünde oluşan tereddüt. Okuyucunun, kendi kültüründen ve dilinden olan bir yazara, konu fantastik kurgu olunca güveni yok gibi. Yıllardır Barselona’da yaşıyorum, Amerika’da eğitim aldım, eşim Katalan. Kitaplarımda ve çizimlerimde, başkalarına daha “havalı” gelecek diye eşimin soyadı olan Lesperut’u kullanabilirdim ama buna gerek duymadım. Eşim de benim gibi bir yazar ve benim bir yazar olarak kendi soy ismimle eser vermem gerektiğine inandı. Çünkü bu benim; ben Hatice Aksüt’üm ve fantastik kurgu yazıyorum. Türkiyeli okuyucu da, zamanla kendi yazarına inanacak. Türkçe eserlerin çoğalması bu ön yargıyı kıracak.
"KADINLAR ERKEKLERDEN ÇOK OKUYOR"
Fantastik roman okuyan kitle genellikle gençlerden oluşuyor. Sizce yetişkinler fantastik romanları çok mu hayalci buluyor, yoksa yaş ilerledikçe insanların hayal gücü zayıflıyor mu?
Bu ilginç bir soru. O zaman konuyu biraz irdeleyelim. Sizce doğaüstü bir evren ve süper güçlere sahip karakterler, fantastik bir roman için yeterli midir? Bence değildir. Romanınıza bir satir, tek boynuz, elf koyarak ya da evreni sihirli kılarak şahane bir fantastik kurgu yaratamazsınız. Kanımca en önemli şey anlatacağımız hikâye ve bağ kurabileceğimiz karakterlerdir. Bir romanda aşk, ihanet, sevinç, üzüntü, hırslar, zorluklar, kısacası insana dair duygular işleniyorsa bu okuyucuyu çeker. Böyle bir eserle karşılaşmış kitapsever bir yetişkinin, fantastik tür hakkındaki fikrini değiştirebilir. Biz çocukken bize anlatılan masallarla dünyayı yorumladık, sorular sorduk. Fantastik edebiyat da bundan pek farklı değil ki… Bu türdeki kitaplarda farklı evrenler tanıyoruz, karakterlerin başından geçenleri okurken karakterlerle empati kuruyoruz. Ben, bir insanın kitap okudukça daha iyi bir insan olabileceğine inananlardanım. İyi bir fantastik kurgu, sizin hayata bakışınızı bile değiştirebilir. Hayal kurmak çok önemlidir. Dünyaca ünlü telefon markalarından film şirketlerine, bilimden teknolojik buluşlara kadar, bütün büyük işler bir hayalle ortaya çıktı. Hayal yoksa geleceğinizi hakkıyla inşa edemezsiniz. Büyüklere tavsiyem, çocuklarının okuduğu fantastik kurgu kitapları okusunlar, bir fikir edinsinler. Ben kitaplarımı okuyan annelerden mesajlar aldım, fuarlarda bazılarıyla tanıştım. Hepsinden de inanılmaz güzel tepkiler ve yorumlar aldım. Yaş ilerledikçe hayal gücü belki de zayıflıyordur, bilemiyorum, ama çocuklara masal okumayı/anlatmayı hâlâ bırakmadığımıza göre, hayal kurmayı ve kurdurmayı da hâlâ seviyoruz demektir.
Lili May kitap serisinden çizimler
Bu, kesin bilgi değil ama gözlemlediğim kadarıyla kadın okuyucular fantastik romanlara daha çok ilgi gösteriyor. Sizce durum nasıl?
İş kitap okumaya gelince de kadınların sayısı erkekleri geçiyor deniyor. O zaman bu orantı mantıklı, çünkü kadınlar daha çok okuyor. Yurt dışında da bu şekilde gözlemliyorum.
Fantastikte gördüğüm kadarıyla bir evrensellik var. Kurt adamlar, vampirler, büyücüler… Dünya genelinde fantastik romanlarda ortak bir dil kullanılıyor. Türkiye coğrafyasına baktığımızda aslında bizim köklü bir destan ve mit kültürümüz olmasına karşın yerli fantastikte bu unsurlar yeteri kadar kullanılmıyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Vampirler, cadılar, periler, büyücüler, ejderhalar dünya çapında bilindik ve popüler temalar evet. Ve dediğiniz gibi, bu elementleri her fantastik kurgu yazarı kullanabilir. Yalnız bir romanda her yazarın kendi kurallarını, kendi hikâyesini okuruz. Bir eseri, diğerinden ayıran da zaten budur. Türkiye coğrafyasındaki kültür zenginliğimizin fantastik eserlere yansımamasındaki sebep, dünyaca bilinmiyor/tanınmıyor olması. Konu yine aynı noktaya geliyor aslında. Fantastik türde yazan yazarlarımız pek yok dedik. Bu sayı arttıkça köklü destanlardan da ilham alınacak mit kültürümüzden de. Bu zamanla olacak, yolun henüz başındayız. Ben kendi yazımda farklılıkları birleştirmeyi seviyorum, çünkü her yerden besleniyorum. Örneğin kişilerde de yerlerde de, hem yabancı hem kurgu hem de Türkçe isim kullanıyorum. Yıllardır yurt dışında olduğum için böyle bir bakış açısına sahibim. Yalnız Los Angeles’ta bir lisede geçen bir hikâye yazıyor olsaydım, ona göre isimler kullanmak zorunda kalırdım. Bunlar romandan romana değişecek unsurlar. Diğer önemli nokta ise kitaplarımda diyalogları, anlatım şeklini, espri anlayışını doğal ve akıcı tutmaya dikkat ediyorum, okuyucunun çeviri bir roman okuyormuş hissine kapılmasını istemiyorum. Lili’nin evreninde bizim kültürümüzde duyduğumuz gördüğümüz detaylardan da var. Örneğin rüya yorumlamak, rüyayı suya/çeşmeye anlatmak gibi… Yıllar önce Diane Wynne Jones’un Yürüyen Şato adlı romanını orijinal dilinden okumuştum. Miyazaki, Japon bir yönetmen olarak hem kendi kültürünü hem de yazarın batı kültürünü filminde harmanlayabilmişti. Ben bu çeşitliliği ve birleştiriciliği bir yazar olarak seviyorum. Türkiye kültüründen elementler, fantastik edebiyatta eserlerimiz arttıkça daha çok görülecek, diye düşünüyorum. Sayılar çoğalacak zamanla.
Son olarak Türkiye’de fantastiğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Fantastik tür sevenlerin sayısı artıyor. Bu sayı arttıkça bu dalda romanlar ve hikâyeler de doğal olarak artacaktır. Kısacası, güzel işler çıkacağından umutluyum. Ben bu türü severek yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim. Benim gibi fantastik türde yazmak isteyenlere ilham olabilmeyi diliyorum.