Röportaj: Yusuf ÇifciŞebnem Akbulut'un Pavitra isimli kitabı geçtiğimiz günlerde Yeni İnsan Yayınevi etiketi ile raflardaki yerini aldı. Pavitra'da Şebnem Akbulut; zamanla mekânın, geçmişle geleceğin, karanlıkla aydınlığın ötesinde bir “ben”in varlığını, içsel yolculuğumuzun sonunda aslında hepimizin ortak bir hikâyenin kahramanları olduğumuzu oldukça akıcı bir dille anlatıyor.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Şebnem Akbulut ile Pavitra kitabını konuştuk.Her kitabın bir yazılış hikâyesi vardır. Pavitra’nın bir hikâyesi var mı? Nasıl ortaya çıktı Pavitra? Pavitra benim kendimi keşfetme ve kendimi bulma yolculuklarımda yazdığım günlüklerden esinlenerek ortaya çıktı. Tüm bu yolculukların üzerinden yıllar geçtikten sonra ilham olması için tekrar kaleme aldım ve bu şekilde şekillendi. Ne demek Pavitra? Niçin bu adı tercih ettiniz?Pavitra’nın Sanskritçe bir sözcük. Kelime anlamı zıtlıkların ötesinde olan, bir diğer anlamı ise derin meditasyon olarak geçiyor. Yaşamda iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, siyah-beyaz gibi zıtlıklar vardır. Yaşamı dualite içinde algılarız. Bu dualitenin ötesine bakmak ise bizi sanrıdan özgürleştirir. Pavitra yaşama ilahi bir pencereden bakar. Tüm zıtlıkların ötesinde birliği simgeler. Yoga eğitimiden sonra bana verilmiş olan Sanskritçe ismim olduğu için bu yolculuğu anlatırken Pavitra’yı tercih ettim. Bu kitabı yazmaktaki amacınız hayat hikâyenizi anlatmak mı?Biraz daha farklı. Yaşam hikayemi anlatmaktan öte, insanın kendini keşfetme ve kendi özüne kavuşma hikayesidir Pavitra. Acıların, travmaların, aşkın,cesaretle yollara düşmenin, yüreğinin sesine kulak vermenin paylaşıldığı, her bölümde ve yolculukta okuyucuya ayna olmaya bir niyettir. Kitabın birçok yerinde hayatımızdaki hiçbir şeyin tesadüf olmadığını dile getiriyorsunuz. Niçin böyle düşünüyorsunuz?Tesadüften ziyade, eşzamanlılık kavramına inanırım. Hatta size kitabımdan bir alıntı ile bu kavramı kendimce özümsediğim şekliyle aktarmak isterim; “Bu yollar yalnız yürünmez. Sadece kalbini dinleyenler beraber uçabilirler.”“ Gerçeğin özünü bulma yoluna kendini adamış ruhların yolları elbet bir yerde kesişir, birbirine aynalamak, bir olduğumuzu hatırlamak için.” Buna kısaca “eşzamanlılığın sihri” olarak betimlemeyi seviyorum. Kitabımı imzaladığım, eşzamanlılıkta buluştuğum okurlarıma da aynı şekilde sesleniyorum. Yoga ile nasıl tanıştınız? Yoga ile Türkiye’ye Hindistan’dan gelen bir eğitmen vasıtasıyla tanıştım. Kitabımda da ismini bolca anıyorum sevgili Raghuramji’nin. O yıllara dönüp baktığımda, bununda muhteşem bir zamanlama ile yaşamıma girdiğini görüyorum. Hindistan’a Svyasa Üniversitesine gidip Yoga Terapi alanında uzmanlaşmam tamamen Raghuramji’nin Türkiye ziyaretinde onunla başladığım Yoga yolculuğu sayesinde oldu. Yoga’nın temellerini muhteşem bir kaynaktan öğrenme fırsatım oldu. Elbette sonra Hindistan kapıları açıldı. "HER ŞEYİN MÜMKÜN OLACAĞINI ÖĞRENDİM"Türkiye’de başlayan yolculuğunuz Hindistan’a kadar uzanıyor. Hindistan’da neler öğrendiniz?Hindistan’da okuduğum Svyasa Üniversitesinde Yoga ve Hastalıklar üzerine uzmanlaşarak Yoga Terapist oldum. Yoga terapi anlamında daha da derinleşmek için orada bulunan hastanede stajımı yaptım. Özellikle hastanede Ayurveda doktorları ile birlikte çalışarak çok şey öğrendim. Tüm departmanlarda sırasıyla görev aldım. Her departmanın sinerjisi, çalışma şekli, hastalarla kurduğumuz bağlar bambaşkaydı. Hiç unutamadığım bir anımı paylaşmak isterim. Hastanede her hafta farklı bir departmanda çalışıyordum. Obezite ile ilgili bölüme geldiğim hafta içimden en kolay bölüm olacağını düşünürken beni çok zorlayan bir deneyim yaşadım. Daha ilk gün hastaları beklerken, odaya tekerlekli sandalyede obezite ile başetmeye çalışan orta yaşlı bir hasta girmişti. Terapist olarak onun yoga terapi sorumluluğunu bana vermişlerdi. Fakat, obezite ile ilgili programda bol hareket hatta koşu benzeri çalışmalar vardı. Ona ne şekilde yaklaşacağımı ne göstereceğimi bilemezken onun gözlerindeki umudun içime su serptiğini anımsıyorum. Kendisine metabolizmayı canlandırıcı nefes çalışmalarını sunmayı teklif etmiştim. Birlikte çok verimli bir hafta geçirmiştik. O haftanın sonunda yaşam enerjisi yeniden canlanmıştı. Her şeyin mümkün olabileceğini öğrendiğim kıymetli bir andı. Kitabınızda ilginç bulduğum yerlerden biri inek idrarı denemeniz? Niçin yaptınız bunu ve nasıl bir deneyimdi?Benim için çok sıra dışı bir deneyimdi. İnek Konferansı o sene bizim üniversitede gerçekleşiyordu. Derslerimizin büyük bir kısmı o hafta iptal olmuş ve konferansa katılma zorunluluğumuz vardı. Hem Hindistan’dan hemde farklı ülkelerden gelen doktorlar, akademisyenler, araştırmacılar ve terapistler seminerler veriyorlardı. İnek sütü, inek idrarı ve hatta inek dışkısı ile ilgili yapılan araştırmaları dinledik. Kullanım alanlarını sorguladık. İnek idrarı ayurveda biliminde bir ilaç olarak kullanıldığını öğrendik. İnek idrarı ilaç olarak kullanılan ismiyle Gomutra olarak anılıyor. Kanser ve Gomutra üzerine yapılan çok sayıda araştırmalar var. Seminer sonrasında satılan Gomutra’dan terapist arkadaşım aldı ve hepimiz bir akşam toplanıp denedik. Samimi bir şekilde belirtmem gerekirse benim için bir kez denemek yeterliydi. Kokusu ve tadına zor tahammül ettim. Çoğu arkadaşım için de öyle oldu. Ve sıra dışı bir anı olarak kaldı. JKitabınızın pek çok yerinde Dicle Nehri’nin kenarındaki gün batımlarından bahsediyorsunuz. Bize o gün batımlarını anlatır mısınız? Nasıl bir andı?Çocukluğumun bir kısmı Irak’ta geçti. Irak o zamanki gözlemimde benim gözümde hep gri ve flu olarak kaldı. Yalnızca çok net olan anılarım Dicle Nehri’nin kenarındaki gün batımlarıdır. O gün batımları benim için renkli, yaşam enerjisi dolu , neşeli ve nefes aldığım anlar oldu. Grinin içinden parlayan bir kızıllığın çocuk kalbimi ısıttığı kıymetli anlardı… Yolculuğunuzda sadece yoga yok aynı zamanda aşk da var. Aşka dair neler öğrendiniz?Aşk her zaman bir öğrenme yolculuğu benim için. Aşka dair hem çok şey söyleyebilirim, hem de hiç bir şey. Öğrendim demek yerine yolda olduğum şey, aşkın her haline alan açabilmektir. Niyetim ise onun teslimiyeti ve sihri içinde yaşamak… Dünya hala dönmeye devam ediyorsa aşkın yüzü suyu hürmetinedir. Buna yürekten inanıyorum. Bu yüzden aşka dair yolculuğumu da kitabımda paylaştım. Kitabın bir bölümünde “Yolculuğun içinde olan yolcu yolu bilmez, sadece yaşar.” ifadesi geçiyor. Ne demek istiyorsunuz burada?Zihnimiz bilmek ister. Her zaman bir plan yapmak, o plana göre hareket etmek ve olmadığında yedek planlar yaparak yola devam etmek ister. Kalbimizin sesi ise plan bilmez, o anın getirdiğini, önüne serileni yaşar ve kabını genişlettikçe yolu genişler ve yolu sadece yaşar. Bilen zihin ise yaşayan kalptir. İkisinin ahenk ile dans ettiği, pusulanın kalbin olduğu yolculuklar içsel yolculuğa kapı açar. Eğer yolcu kalbiyle yürüyorsa, yolculuğu bilmez, sadece yaşar. Yolculuğunuz sırasında yolunuz Konya’da sema ile kesişiyor. Sema da bir çeşit meditasyon mu?Meditasyon çalışmalarını zihin temelli değerlendiriyorum. Günümüzde kullanılan tekniklerin büyük bir bölümü de bu temele dayanıyor. Elbette meditasyon yolculuğunda farklı mertebeleri tecrübe etmek ve idrak etmenin kapıları açılıyor. Bu kapılar, insanın kendi sesini duyma, içine dönme ve gerçeğini keşfetmeye açılıyor. Bu anlamdan bakarsak, sema ile benzerliği olabilir. Fakat sema için bir çeşit meditasyondur diyemem. Sema; akılla ve kalbinle hakikate yöneliş, kamil bir insan olarak kulluğa dönüştür. Bodrum, Hindistan, Nepal, Konya, Los Angeles… Sizi en çok etkileyen yer neresi oldu?Hindistan ve KonyaBİR YAZARA SORDUM: 8 KISA SORU, 8 KISA CEVAP
İLGİLİ HABER
Şebnem Akbulut kimdir?Satın aldığınız ilk albüm
MFÖ Geldiler
Son zamanlarda baştan sona dinlediğiniz albüm
Snatam Kaur Nirankaar
Sinemada izlediğiniz ilk film
Beethoven
En sevdiğiniz yönetmenlerden üçü
Steven Spielberg, James Cameron, Nuri Bilge Ceylan.
Ezberlediğiniz ilk şiir
Orhan Veli Anlatamıyorum
Sizi etkileyen üç kitap
Küçük Prens, Siddhartha, Martı Jonathan Livingston
İzlediğiniz ilk tiyatro oyunu
Fatih Reşat Nuri sahnesi çocuk tiyatroları
Gün içinde en çok kullandığınız kelime
Dur bakalım