UMRAN: TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR?
Umran dergisi Temmuz ayında yayınladığı 227. sayısında "Türkiye`de neler oluyor?" diye sorguluyor. Umran okuyucularına şöyle sesleniyor:
Gezi Parkı olaylarını, merkeze alan yalan haber ve kışkırtmalara odaklanan bir izah girişiminin ötesinde ele alma zarureti bulunmaktadır. Taksim’deki gösteriler üzerinden ortaya çıkan anahtar kavramlara baktığımız zaman, “Türk baharı”, “Taksim’in Tahrir olması” ifadelerinin, Türkiye’ye çekilmeye çalışılan bu operasyonun siyasal meşruiyet zeminini oluşturmaya yönelik olduğu hemen fark edilecektir. Yani, iktidarı dize getirmek, uluslar arası yeni anlaşmalara zorlamak için oluşturulmuş bir düzenek! Şayet bu anahtar kavramlar üzerinden oluşturulacak bir hareket başarıya ulaşacak olursa, zaten Ortadoğu’ya çekilen operasyonun bir uzantısı olarak normalleşeceği beklentisi vardı.
Reyhanlı operasyonu ile başlayan süreç, Taksim Gezi Parkı operasyonu ile farklı bir boyuta evrilmiştir. Çözüm sürecinin bu olaylar sonrasında nasıl işleyeceği ise ayrıca değerlendirilmelidir. Tekrar Gezi Parkı’na gelecek olursak mesele, bir parktaki dört ağaç meselesi olmanın çok daha ötesinde karışık bir “mesajlaşma” ve “hesaplaşma”dır. Muhtemelen bu operasyonu gerçekleştirenler, AK Parti’nin muhafaza edilip Recep Tayyip Erdoğan’ın tasfiye edilmesi beklentisi içindeler. Operasyon büyük ölçüde Erdoğan’ın “seçilmiş/abdestli/diktatörlüğü”, dili üzerinden “Tayyip’ten Nefret” duygusu üzerine inşa edilmiştir. Erdoğan’ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp sosyal medyada servis edilmektedir.
Bir başka açıdan Gezi Parkı olayları, Türkiye’nin temel çelişkilerinin ne olduğunu olanca açık seçikliğiyle ortaya çıkardı. TÜSİAD’ın içinde bulunduğu Gezi Parkı olayları neresinden bakılırsa bakılsın sol romantiklerin inşa etmeye çalıştıkları gibi sınıfsal bir çelişkiyi göstermiyordu. Olaylar içinde yer alan Türkler ve Kürtler de dikkate alındığında burada karşımıza çıkan çelişki, Tanzimat’tan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar bir süreklilik ve devamlılık gösteren modern ve geleneksel çelişkisi! Gezi Parkı eylemlerinde seküler hayat tarzını referans olarak alan modernlerin sınıfsal, etnik ve mezhepsel ayrımları bir tarafa bırakarak muhafazakâr hatta ‘İslâmcı’ gördükleri iktidara karşı birleşmiş olmalarında somutlanıyor.
Gezi Parkı olaylarında ortaya çıkan sembollerin ağırlıklı dünyası dikkate alındığında yaşam tarzlarına müdahale edildiğine dair söylenti üretenleri bir araya getiren kurucu anlatının Kemalizm olduğu bir kere daha görülmüş oldu. Sürekli hayat tarzına müdahaleden bahsediyorlar. Fakat şunu unutuyorlar: Türkiye’de AK Parti dönemi de dâhil olmak üzere içki, zina vb. gibi hayat tarzını seçenlerin mağdur edildikleri, eğitim haklarının ellerinden alındığı hiç görülmemiştir.
Sözün kısası Gezi olayları bir kalkışma denemesiydi, bir hınç siyasetiydi. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük sloganlarının arkasına sığınmış anti demokratik bir hareketti. Demokratik yollarla iktidara gelmiş bir iktidarı sokak hareketleriyle devirmeyi hayal eden bir girişimdi ve fakat fiyaskoyla sonuçlandı. Ne var ki böylesi kalkışmalar/operasyonlar başkaca alanlarda ve zamanlarda kendini karabatak misali göstermeye devam edecektir!...
Bununla birlikte bu olayda, Müslümanlar olarak sorumluluklarımızı ertelemenin, gaflete düşmenin getirdiği sıkıntıları da görmekteyiz. Siyasetin neo-liberalizmle ittifakının uzun vadede muhtemel tahripkâr etkilerini hesaplayarak, eleştiri ve müşavereye kapalı siyaset tarzına itiraz etmek gerekiyor. Liberalleşme furyası, İslâm’ı yaşama ve tebliğ etme mücadelesine ihtiyaç duyurmamakta, şeytani tasalluta açık yeni bir iklim oluşturmakta ve çocuklarımız, doğdukları dünyayı, geldiğimiz anlayış ve yaşama biçimini veri olarak algılarken, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini tasavvur dahi edememektedirler. İş ahlakından komşuluk ilişkilerine, aile modelinden ibadet anlayışına kadar farklılıkların sekülerleşme potasında hızla eridiği bir süreçte Vahiyle arınma gerçekleştirilemezse birkaç sembolik fenomen üzerinde fırtına koparmanın kayda değer bir anlamı ve tesiri olmayacaktır.
Bu bağlamda içinde bulunduğumuz Kur’ân ayı, rahmet ayı, şuurlanma ayı, kaynaşma, yardımlaşma ayı, fesatlardan uzaklaşma ayı Ramazan’ın, imani, ahlaki, toplumsal, siyasal sorumluluklarımızı gözden geçirmede, hassaten genç nesilleri Kur’ân Nesli olarak yetiştirmede, topluma ve İslâm ümmetine/dünyasına Kur’âni bilinç kazandırılmasında vesile olmasını niyaz ediyoruz.
İletişim: www.umrandergisi.com
YEDİKITA: KURTLAR SOFRASINDA ORTADOĞU
Yedikıta Temmuz ayında yayınladığı yayınladığı 59. Sayısında ‘Ortadoğu’ meselesine ele alıyor. “Kurtlar sofrasında Ortadoğu” başlığıyla çıkan Yedikıta’da bakın bu ay neler okuyacaksınız;
Ortadoğu, bir doğulu için insanlık tarihinin doğduğu coğrafya; peygamberler yurdu, dervişler menbaı... Bir batılı için petrol, doğalgaz ve pazar! Bu kısacık tarif elinizdeki Temmuz 2013 sayısını özetlemek için yeterli aslında. Fakat biz medeniyetin beşiği olan, başta İslam olmak üzere semavî dinlere ev sahipliği yapan bu coğrafyayı tafsilatıyla işlemeye çalıştık. Zira bu coğrafya ve sâkinleri büyük dertlere müptela! Bin küsur yıldır Ortadoğu iki muhalif kutbun yani doğuyla batının muharebe meydanı. Dün savaş için öne çıkarılan bahane "din" unsuruydu, bugün din olduğu kadar "para" unsuru.
Ortadoğu`nun hikayesine önce "Ortadoğu Neresi?" sorusuna cevap vererek başladı Yrd. Doç. Dr. Osman N. Özalp. Ardından Prof. Dr. Azmi Özcan ve Ekrem Saltık, Ortadoğu`nun 19 ve 20. yüzyılda yapılan gizli anlaşmalarla "Kurtlar Sofrasında" nasıl paylaştırıldığını ortaya koydu. Son olarak Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak kendisiyle yaptığımız röportajda bu toprakların neden bu kadar kıymetli olduğunu izah etti ve bu coğrafya için alternatif, Batı`nın tasallutundan emin ve daha insani bir geleceğin mümkün olup olmadığı sorusunu cevaplandırdı.
Doç. Dr. Hamit Pehlivanlı, İttihatçıların Sultan Abdülhamid`e düşmanlıklarının zamanla onları birer "Hıristiyan-sever" yaptığı gerçeğini paylaştı bizlerle. Doç. Dr. Fatma Ürekli bundan hemen hemen 120 yıl önce düşünülen ve projelendirilen, fakat her nasılsa sonuçsuz kalan "Kabataş- Taksim" füniküler hattı projesini yazdı. Prof. Dr. Feridun Emecen bizi 500 yıl öncesine, Manisa`da bir şehzadenin (daha sonra Sultan Üçüncü Mehmed) saray mutfağına misafir etti.
Tarihçi Yazar Kemal Erkan`ın yazısıyla "Enderun" sakinlerinin kendine has diline şahit olduk. Hâsılı birbirinden ilginç ve kıymetli, hatta hayati mesele ve şahsiyetlere temas eden bir sayıyla yeniden karşınızdayız ve bilvesile Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz.
İletişim: www.yedikita.com.tr
İLİM VE İRFAN’DA RAMAZAN SEVİNCİ
İlim ve İrfan dergisi istikrarlı yürüyüşünü sürdürüyor. 11. sayısıyla okurunun karşısına çıkan dergi, Temmuz’da, ümmetin gündemini dosya konusu olarak işliyor: Ramazan.
Her yıl özlemle beklenen ve rahmetle gelen mübarek Ramazan, bütün ümmet için rahmet, bereket ve marifet ayı olarak hayatımızda müstesna bir öneme sahip.
İlim ve İrfan bütün maneviyatı ve mesuliyetiyle “Herkes içine baksın” ilkesiyle Ramazan’ı gönüllerimizde ağırlamanın bütün inceliklerini sayfalarında işliyor. Usta çizer Hasan Aycın, kelimat-ı kudsiyye çizgilerine devam ederken, derginin Sorgu-Sual köşesinde Prof. Dr. Necdet Tosun ile yapılan kısa söyleşi okurun zihninde çok tatlı hatıralar bırakıyor.
Bir yılını doldurmaya hazırlanan İlim ve İrfan, her sayısında dinamizmini yeniliyor ve okuruna dolu dolu sayılar sunmanın heyecanını yaşıyor.
Allah’ın armağanı
Mübarek Ramazan-ı şerifi dosya konusu olarak ele alan, orucun, Ramazan’ın maneviyatını, içimizi güzelleştiren yanını takdim eden dergide, Saadettin Acar, Hamza S. Toprak, Kâmil Yeşil, Zeki Bulduk, Selim Haşimoğlu ve Kemal Özer gibi isimler bir ay boyunca ellerden bırakılmayacak, okunacak tefekkür yazıları sunuyor okura. Kâmil Yeşil, “Oruç Sadece Aç Kalmak Değildir” başlıklı yazısında hepimizi adeta derin düşünmeye davet ediyor: “Oruç, insanın yaradılışına en uygun hadiseler arasında yer alır. Bu, çalışmadan sonra dinlenmenin ve uykunun lüzumlu olması gibidir. Oruç, uzviyetimizin her gün yapmaya, ruhî ve fiz-yolojik olarak duyduğu mecburiyetleri, bir anda irade ile durdurup perhize geçmesidir. Oruç, uzviyeti zorunlu olarak dinlenmeye sevk eder. Bundan dolayı “Oruç size yazıldı.” denilmiştir. Emrin konulması, bu mecburiyetin tehir olmaması içindir.”
Zeki Bulduk ise annesinden ve çocukluğunun oruçlarından yola çıkarak, imanın ve orucun tadını alan, bu tadı evlatlarına da en kıymetli hatıra olarak bırakan mübarek hanımlardan, annesinden hareketle orucun manasını anlatıyor.
Her sayısında İktibas köşede bir İslam büyüklerinin kıymetli eserlerinden bölümler sunan dergi sayıda tam da manaya uygun olarak Sezai Karakoç’tan “Oruç, Allah’ın Mü’minlere Armağanı” başlıklı yazıyı alıntılıyor.
Derginin orta sayfasında düzenli olarak yazıları yer alan ve gönüllere hitap eden Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi’nin yazısı “Ramazan’ı İdrak Etmeyen Ondan Nasibini Alamaz” başlığını taşıyor. “Bu ay arzularımıza karşı sabretme, ibadette sebat etme ayıdır, çünkü insan sabredince Allah’tan ödül alır. Öyleyse, Ramazan ayının feyzinden ganimet elde etmek, mükafatlara ulaşmak için kolları sıvamalıyız. Çünkü oruçlunun amelleri Allah katında makbüldür ve dünya ticaretinin aksine ahiret ticareti hep kazançlıdır. Dünya ticareti risklidir, çalıştıktan sonra ya kazanırsın ya kaybedersin. Fakat ahiret ticaretinde kaybetmek yoktur. Çünkü oruçlunun uykusu ibadet, nefes alıp vermesi tesbih, duası makbul ve müstecap, amelleri ise Allah katında kat kat yazılır.” diyen Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, bu ayın idrakine varmamızı arzu ediyor.
Bilge bir sufi
İlim ve İrfan bu sayısında bilge bir sufi olarak ömrünü İslam’a adamış Şeyh İzzeddin Haznevi’nin portresini Mazhar Salih’in kaleminden sunuyor okurlarına. Merhum Şeyh İzzeddin Haznevi, İslami ilimlerde (özellikle Şafii fıkhında) derinliğine ulaşılamayan bir derya, mantık ve hikmette zirvesi görülemeyen bir dağ, barış, sevgi, irşad ve ikram gibi kavramları mükemmel olarak yaşatan bir bilgedir.
Doç. Dr. Selahattin Yıldırım, “İstikamet En Büyük Keramettir” başlıklı yazısında, hayat çizgimizde en büyük harikuladeliğin istikametten ayrılmamak olduğunu bir kez daha vurguluyor. Doç. Dr. Nesim Doru ise bu sayıda önde gelen bir büyüğün, gönül erinin hayatını sunuyor dikkatlere: FeqiyêTeyran.
İsmail Acarkan yalan konusunu ele alırken, Mona İslam, yazısında kavuşmanın olduğu yerde konuşma biter, diyor. Muhammed Uysal farklı çerçeveden bir yazı kaleme almış, geleneksel tıp üzerine genel bir değerlendirme sunmuş.
Derginin en çok okunan sayfalarının başında gelen Kırkambar bu sayı da dolu, Ramazan’da sakal-ı şerif ziyaretinden Necip Fazıl’ın mürşidiyle olan gönül bağına güzel tatlar zihinlere nakşediliyor.
Derginin “Ailemiz” bölümü ise bu sayıda haliyle Ramazan sofralarına ayrılmış. Esra Küçük iftarlarımızı serinletecek yiyeceklerin tarifini veriyor. Çocuk sayfalarının ise bir sürprizi var, Fatih Küçük’ün kaleminden İrfan’ın Maceraları başlıyor. Volkan Akmeşe çizgileri ile çocukları eğlendirmeye devam ediyor.
İletişim: www.ilimveirfan.com.tr
İTİBAR’IN TEMMUZ SAYISI SÖYLEŞİLERİYLE DİKKAT ÇEKİYOR
Her sayısında zengin bir içerikle okurlarıyla buluşan aylık edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar`ın 22. sayısı çıktı. Derginin Temmuz sayısı şiir, öykü ve denemelerin yanı sıra, Cihan Aktaş ve Güray Süngü`yle yapılan söyleşilerle de dikkat çekiyor.
İtibar`ın 22. sayısı, usta çizer Hasan Aycın`ın çizgisiyle açılıyor. Modern Türk şiirinin ana hatlarını okura sunan İtibar`ın Temmuz sayısında on beş şiir var. Emel Özkan`ın "Beslenme Çantası"yla başlayan şiir geçidi; Cevdet Karal, Bünyamin K., Murat Güzel, Hüsrev Hatemi, Nurettin Durman, Bülent Parlak, Mehmet Aycı, İbrahim Tenekeci, Dilek Kartal, Berat Demirci, Gökhan Ergür, İlker Nuri Öztürk, İsmail Kılıçarslan ve Furkan Çalışkan`la devam ediyor.
Cemal Şakar, Kâmil Yeşil, Mihriban İnan Karatepe ve İsmail Isparta, Temmuz sayısının öykücüleri. Abdullah Harmancı da düzenli olarak "Öykü Günlüğü"nü yazmayı sürdürüyor.
M. Fatih Andı ve Kudsi Erguner İtibar`da
Modern Türk edebiyatı üzerine yaptığı derinlikli çalışmalarla tanınan M. Fatih Andı bu sayıyla birlikte düzenli olarak İtibar`da okuyucularının karşısına çıkıyor. İlk yazısı Cahit Zarifoğlu`nun Menziller şiiri üzerine. Yine düşünce hayatımızın değerli isimlerinden Emre Bağce "Bir Parçası Eksik Bir Bütün, Bütün Değildir" ve Mehmet Dinç "Özgüven Nedir?" başlıklı yazılarıyla yeniden İtibar`dalar.
Derginin Temmuz sayısı, düşünce yazılarının ağırlıkta olduğu bir içerikle hazırlanmış. Bu sayının sürpriz ürünlerinden biri de, dünyaca ünlü ney üstadı Kudsi Erguner`in "Alafranga, Alaturka ve Arabesk" başlıklı yazısı. Merakla beklenen yazılarıyla İhsan Fazlıoğlu, İbrahim Paşalı, Ercan Yıldırım, Murat Erol ve Atasoy Müftüoğlu da derginin düşünce yükünü çeken diğer isimler. N. Ahmet Özalp ise Hz. Ali`nin Kaside-i Zeynebiyye`sini okurla buluşturuyor.
Cihan Aktaş ve Güray Süngü Söyleşileri
İtibar`ın Temmuz sayısında Cihan Aktaş ve Güray Süngü`yle yapılmış birer söyleşinin yanı sıra, her iki yazarın eserleri hakkında birer de yazı mevcut. Suavi Kemal Yazgıç ve Doğukan İşler söyleşileri gerçekleştiren isimler.
Mustafa Ruhi Şirin “Manolya Günlükleri”, Saadettin Acar “Ramazanın Gelişine Dair”, Mustafa Akar “Kalbin Kararı" yazılarıyla, Işık Yanar da bir Dylan Thomas çevirisiyle İtibar’ın Temmuz sayısına katkı veren diğer kalem sahipleri.
İletişim: www.itibardergi.com
TÜRK EDEBİYATI BU AY YİNE DOPDOLU
Türk Edebiyatı dergisi temmuz ayında yayınladığı 477. sayısında yine dopdolu içeriğiyle karşımızda. Bu ay Taksim Topçu Kışlası’nın meraklı hikayesini kapağına taşıyan dergi okuyucularına şöyle sesleniyor;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Taksim Meydanı’nı yayalaştırmak amacıyla hazırladığı projede ihyası düşünülen, bu yüzden bir ayaklanma provasına dönüşecek derecede şiddetli tepkilerin doğmasına yol açan Taksim Topçu Kışlası hakkında her kafadan bir ses çıktı. Hemen hiç kimse, konunun asıl uzmanlarına, yani Osmanlı kışlaları hakkında arşiv kaynaklarına dayalı araştırma yapan akademisyenlere danışma ihtiyacı hissetmedi. Biz birkaç telefon görüşmesi sonunda, Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Yüksel Çelik’in bu konuda çalıştığını öğrendik ve yazı işleri müdürümüz kendisiyle Topçu Kışlası hakkında uzun bir röportaj gerçekleştirdi. Ben de Topçu Kışlası yerine yapılan İnönü Gezisi’ne, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na tepeden bakacak bir Millî Şef Heykeli dikme teşebbüsünü anlattım.
Necmeddin Turinay, vefatının 30. yılında andığımız Abdülhak Şinasi Hisar’ı anlatmaya devam ediyor. Yazarımızın “Şairlerin Abdülhak Şinasi Okuması” başlıklı kapsamlı değerlendirmesinin ikinci bölümünü de gelecek sayımızda okuyacaksınız. Bu arada aziz dostumuz İsmail Kara, Abdülhak Şinasi’nin geçen sayıda fotoğrafını neşrettiğimiz mezar taşının merhum Mimar Turgut Cansever’in eseri olduğunu tespit etti. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Biliyorsunuz, 10 Temmuz’da Ramazan ayı başlıyor. Biz de bu mübarek ayı iki yazıyla, Alâattin Karaca’nın “Hilâl Medeniyeti” ve İbrahim Öztürkçü’nün “İstanbul’un Orta Yeri: Direklerarası” başlıklı yazılarıyla karşılamak istedik.
İstanbul Modern’de Erol Akyavaş’ın Retrospektif Sergisi var. 25 Ağustos’a kadar açık kalacak olan bu sergiyi vesile kılarak ve ilginizi çekeceğini umarak, 4 Ekim 1989’da tanıştığım ve yakın dostluğunu kazandığım büyük ressamla ilgili hatıralarımı anlattım.
Bu sayımızın önemli metinlerinden biri de klasik müzik dergisi Andante’nin kurucusu Serhan Bali’yle gerçekleştirdiğimiz röportaj. Geçen sayımızda haberini verdiğimiz Donizetti Müzik Ödülleri vesilesiyle aradığımız Serhan Bali, M. Selim Gökçe’nin, bizde uzun yıllardan beri ideolojik bir kavga konusu olan Batı Müziği’nin Türkiye macerası hakkındaki sorularını samimiyetle cevaplandırdı.
İsmail Kara da bu sayımıza hoş bir yazıyla katkıda bulundu. Yazının konusu, Hilmi Ziya Ülken’in felsefeci dostu Ziya Somar’a yazdığı, Yusuf Çağlar tarafından bir sahhafta ele geçirilen ilgi çekici bir mektup. Yazıda mektubun nasıl ele geçirildiği anlatıldıktan sonra metni veriliyor ve muhtevası zengin notlarla açılıyor. Yazı değil, bir bilgi şöleni... Başka bir kitap kurdu olan Haluk Oral da, sahhaf raflarında ele geçirdiği bir şiir müsveddesinden Ahmet Muhip Dıranas’ın ünlü “Selâm” şiirinin kaynağına ulaştı. Dıranas, meğerse “Balkon” şiirinden ilhamla yazdığı “Hatıralar Annesine Selâm” şiirini daha sonra Baudelaire’i hatırlatacak mısraları budayarak “Selâm”a dönüştürmüş. Erol Üyepazarcı üstadımız da, Sherlock Holmes Külliyatı’nın yayımlanan ilk cildi vesilesiyle kaleme aldığı yazıda “Sherlock Holmes’un Türkiye Macerası”nı anlattı. Bol “görsel”li bu üç yazının ilginizi çekeceğinden eminim.
Said Coşar, edebiyat tarihimizi karikatür penceresinden okumaya devam ediyor. Bu sayıdaki yazısında Rıza Tevfik karikatürlerini ele aldı. Coşar’ın tespitlerine göre, Rıza Tevfik, Meşrutiyet yıllarında çizilen karikatürlerinde, çok renkli kişiliğinin bütün yansımalarıyla karşımıza çıkıyor: Hürriyet kahramanı, filozof, doktor, pehlivan, meddah, derviş... Basının İstanbul ve Ankara taraftarlığına göre ikiye bölündüğü yıllarda Ankara hükûmetine yakın mizah dergilerinde gördüğümüz Rıza Tevfik, işbirlikçi ve çıkarcı, Cumhuriyet döneminde ise tek kelimeyle hain...
Haziran ayında, edebiyatımız tam bir yaprak dökümü yaşadı: Ali Tanyeri, Şerif Aktaş, Peride Celal ve Sait Maden’i birbiri ardınca kaybettik. Bu sayıda Ramazan Korkmaz, hocası Şerif Aktaş’ın ardından “ağıt” niteliğinde bir yazıyla aramıza katıldı.
Süleyman Hayri Bolay hocamızın “Prifissir” başlıklı ironik yazısının yüzünüzde tebessümler açtıracağını sanıyorum.
Bu sayımızı Ayşe Göktürk Tunceroğlu ve Bahtiyar Aslan hikâyeleriyle; Cengizhan Orakçı, Özcan Ünlü, Ömer Kazazoğlu, İsmail Aykanat, A. Barış Ağır, Serkan Demir ve Tuncay Günaydın da şiirleriyle zenginleştirdiler. Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu...
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak ümidiyle ve muhabbetle efendim.
İletişim: www.turkedebiyatı.com.tr
İNSAN VE HAYAT`TA GÜNCEL MESELELERE IŞIK TUTUYOR
Aktüel Kültür Dergisi İnsan ve Hayat Temmuz ayı sayısında 41. sayısını yayınladı. İnsan ve Hayat Dergisi bu ay Doç. Dr. Mustafa Gündüz`ün kaleme aldığı `Modern Çağın Güçlü Uyuşturucusu Kişisel Gelişim` haberini kapağına taşımış. Dergide ayrıca, Ömer Demir`in kaleme aldığı `İdeal Toplum için İdeal Gençlik Gençliğin Gelecek Planı` başlıklı X, Y,Z kuşağını analiz eden bir yazı yer alıyor. İnce bakış açısıyla kaleme alınan makale, Osmanlı medreselerinin eğitim programları kitabının yazarı Prof. Dr. Ömer Özyılmaz`la yapılan Osmanlı dönemi eğitim programları ile güncel meselelere ışık tutan röportajla da desteklendiği anlaşılıyor. İnsan ve Hayat Dergisi`nde yer alan dikkate değer yazılar arasında, Salih Menteşeoğlu`nun `Helal Tavuğun Üretim Süreçleri`, Beslenme ve Diyet Uzmanı Elif Karacanoğlu`yla yapılan `İftardan Sahura Dikkat Edilecek 14 Husus` başlıklı röportaj, İsmail Numan Telci`nin `Unutulmuş Bir İnsanlık Adası Mısır`daki Filistinliler`, Hilmi Ergin`in `İnsanlar Nasıl Borçlandırıldı` ve Selim Hilmi Özkan`ın `Karz-ı Haseni Anlamak` başlıklı yazısı yer alıyor.
İnsan ve Hayat dergisi, Rüzgargülü çocuk dergisi ekini her ay okurlarına hediye ediyor.
İletişim: www.insanvehayat.com
İTÜ VAKFI DERGİSİ ‘NANOTEKNOLOJİ’ KONUSUNU MASAYA YATIRDI
İTÜ Vakfı’nın, 20 yıldır aralıksız olarak yayın hayatını sürdüren İTÜ Vakfı Dergisi, 61. sayısında çok önemli bir konuya daha parmak bastı: Nanoteknoloji…
Türkiye’de,
Nanoteknoloji konusunda gelinen nokta nedir?
Hangi sektör nanoteknolojiye hazır?
Hangi üniversiteler nanoteknoloji konusunda araştırma yapıyor?
Dünyada nanoteknoloji örnekleri ve
Dünyada –Türkiye’de yüzümüzü güldüren gençlerimizin nanoteknoloji alanındaki başarıları dergide geniş bir şekilde yer buluyor.
KANSERE CARE NANOTEKNOLOJİDE
İTÜ Fizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Hilmi Ünlü, dergiye yazdığı makalede, günümüzde insan sağlığını ciddi oranda tehdit eden kanser gibi öldürücü hastalıkların zamanında teşhis ve tedavisinde, nanoteknolojinin etkili olacağına dikkat çekti. Ünlü, makalesinde konuyu şu şekilde dile getirdi: “İcat edilen nanorobotlar sayesinde kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olan kimyasal kaynakların tespiti, tümörlü hücrelerin teşhisi, kontrol altına alınması ve onların sağlıklı hücrelere zarar vermeden yok edilmesi mümkün olacaktır. Gelişmiş ülkelerdeki yatırımlara bakıldığında şu sonuca varabiliriz: Nanoteknoloji ona sahip olanı efendi, ona sahip olmayanı ise köle durumuna getirecek teknolojik güç olma konumuna gelmiştir.”
NANO ROBOTLAR BİRBİRLERİYLE NASIL KONUŞUR?
Dergide yer alan bir başka önemli makalede ise, nano ağlar gündeme getiriliyor. İTÜ öğretim üyeleri Prof. Dr Sema Oktuğ, Y.Müh. Hakan Tezcan, Yrd. Doç Dr. Fatma Neşe Kök tarafından yazılan makalede, nano-makinelerin sınırlı yetenekleri göz önüne alındığında, sahip olmaları gereken en önemli yeteneğin diğer nano-makinelerle haberleşme yeteneğinin olduğu ifade ediliyor. Bu yetenek sayesinde nano-makineler işbirliği içinde çalışarak tek bir nano-makine için yerine getirilmesi imkansız ortak bir görevi kolayca başarabilme gücüne sahip oluyorlar.
ARTIK LAZERLİ AMALİYATLAR DAHA BAŞARILI OLACAK
Dergi’de yer alan diğer bir önemli makale de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selçuk Aktürk’e ait. Aktürk, "lazer ve optik" alanında çok önemli bir adım atarak, lazeri son derece yüksek hızlara ulaştırdı. Lazeri bir saniyenin katrilyonda biri (Femtosaniye) hızına çıkaran Aktürk`ün, bu buluşu sayesinde ameliyatlarda kullanılan lazer teknolojisi de çağ atlayacak. Lazer teknolojisi hem daha çok kullanılacak hem de başarı oranları çok yüksek olacak. Ayrıca göz ameliyatlarında da yüzde yüze yakın başarı sağlanacak. "Femtosaniye, bir saniyenin katrilyonda biri demek. Kullandığımız lazer darbeleri bu kadar kısa bir zaman içerisinde olup bitiyor" diyen Doç. Dr. Aktürk, yüksek hızlı lazerin tarihî eser ve sanat eserlerinin temizlenmesinde de kullanılacağını makalesinde dile getiriyor.
NANOTANECİK İMALAT ROBOTU
İTÜ Makine Fakültesi’nden Doç. Dr Emin Faruk Keçeci, İzmir Yüksek Teknoloji Enistüsü Fen Fakültesi Kimya Bölümünden Doç. Dr. Ali Çağır ve Prof. Dr. Serdar Özçelik, kanser araştırmalarında kullanılacak olan nano tanecikleri imalat edecek bir robotik sistem üzerinde çalışıyorlar. Geliştirilmeye çalışılan bu robotik sistem sayesinde laboratuar otomasyonu sağlanarak nanotanecikler imal edilecek. Bu tanecikler, yeni geliştirilen kanser ilacının çalışma mekanizmasını anlayarak ilacın ne kadar etkili olduğunu takip etmek için kullanılacak. Konu ile ilgili geniş açıklama dergide yer alıyor.
VE TÜRKİYE’DE DEVRİM YARATACAK PROJE
İTÜ Makine Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd Doç. Dr Erdal Bulğan ve ekibi, İTÜ’de kurdukları “Nanofotonik Sistem Araştırma Laboratuvarı’nda yürüttükleri proje ile, nanometre mertebelerinde hareketleri ölçebilen çiplerin içinde entegre olarak bulunan yeni bir “Mesafe Ölçer Teknolojisi’ni dünyada ilk defa gerçekleştirdiler…” Konu ile ilgili olarak tüm detaylar İTÜ Vakıf Dergisi’nde yer alıyor.
İTÜ Vakıf Dergisi’nin 61. sayısında ayrıca, “Sürdürülebilir Kalkınmada Hammadde İhtiyacını Karşılamak İçin Nanoteknoloji ve Cevher Hazırlama”, “Türkiye Nanoteknoloji Devrimini Kaçırmamalı” başlıklı makaleler ile Dünyada ve Türkiye’de nonoteknoloji alanındaki gelişmeler ve İTÜ’de yapılan Ar-Ge çalışmalarına da geniş yer veriliyor.
İletişim: www.ituvakif.org.tr/dergi.asp
ROMAN KAHRAMANLARI DERGİSİNDE NELER VAR?
Roman Kahramanları dergisinin Temmuz ayında yayınladığı 15. sayısında yer alan konular şöyle:
Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Din Olgusu
Giriş / Mavisel Yener
Çocuk Edebiyatında Dinsel Figürlerin Toplumsal Cinsiyet Açısından Önemi / Tülin Tankut
Dağlarca’nın Çocuk ve Allah Örneği / Doç. Dr. Vefa Taşdelen
İnanç ve Değerler Sistemi Aklın Sinemasından Hoşlanmaz / Yunus Bekir Yurdakul
Gelecek Oryantasyonu: Gerçekliğin Toplumsal İnşası ve Ömer Seyfettin / Dr. Nilay Yılmaz
“Baca Temizleyicisi” Şiirindeki Dindar Çocuklar / Yrd. Doç. Dr. Özlem Özen
Çocuklarla Ölümü Konuşurken / Ayfer Gürdal Ünal
Dosya / Kürt Romanı
Kürtçe Romanın Ortak Noktaları / Abidin Parıltı
Sovyet Kürtlerinin Romanları / Şefik Kaya
Mehmed Uzun’un “Evdal”ı; Günlerden Bir Gün ve Yaşlı Rindin İzinindin / Hüdayi Can
İroninin ve MetaforunYazarı: Helîm Yûsiv / Dr. Özlem Galip
Hesenê Metê’nin Tofan Romanında Aklanan Kötü: Bekoyê Ewan / Mehmet Öztunç
Mehmed Uzun’la Romanları Üzerine Söyleşi / Fırat Cewerî
Roman Kahramanlarım / Fırat Cewerî
Romanlarımın Öyküsü / Hesenê Metê
Ben Badinê Amidi’yim / Jan Dost
Kürt Romanı ve Nobel
Fırat Cewerî ile yeni romanı Lehî üzerine / Azad Şahîn
Maksim Gorki
Maksim Gorki / Ayşe Hacıhasanoğlu
“Artamonov Ailesi” Kölelikten Burjuvalığa / Hülya Soyşekerci
ANA: Gorki’den Kadınlara Saygı Duruşu / Semiramis Yağcıoğlu
Maksim Gorki ve Yararsız Bir Adam / Ayşe Lahur Kırtunç
Kemal Tahir
Devlet: Şefkate Karşı Adalet / Mehmet Atakan Foça
Karılar Koğuşu’nun Murat’ı “Burası amansız bir yer beyim!..” / Ali Gül
Kemal Tahir’le Yüzyıllar İçinde... / İbrahim Dizman
Ernest Hemingway
Hemingway’in Hüzünlü Nick Adams’ı / Prof. Dr. Sevinç Özer
Çanlar Jordan İçin Çalıyor / Doç. Dr. Feryal Çubukçu
Yaşlı Adam ve Deniz’de Yenilgi ve Yaşam Umudu / Doç. Dr. Mehmet Ali Çelikel
Silahlara Veda’da Hiçlik Sorunsalı / Yrd. Doç. Dr. Zennure Köseman
Bir Savaştan Ötekine: Hemingway`in Roman Kahramanları / Yrd. Doç. Dr. Sema Zafer Sümer
Her Şeye Rağmen Güneş Yine de Doğar / Yrd. Doç. Dr. Meryem Ayan
Kentler ve Roman Kahramanları
Gökdelenlerin Yeni “İnsan”ları, Yeni “Değer”leri (Hayaldi Gerçek Oldu!) / Güncel Önkal
Küçük Prens İstanbul’da Ama Baobaplar Her Yerde! / Gözde Oğuzhan
Ne Güzel Kardeşimizsin Sen Alper Kamu / Sezin Kıpçak Bozkurt
Muhalif Bir Öznellik Tarzı Olarak ‘Transit Yolcular’ / Nazan Haydari
Halkların Fıkra Kahramanları: 2
Arapların Fıkra Kahramanı Cuha / Mustafa Duman
Pısırık Cezmi: Türk Edebiyatının Zavallı Don Juan’ı / Mahmut Şenol
Tahsin Yücel’in Kahramanları / Ali Yıldız
Araba Sevdası: Arzu Nesnesi’ne Ulaşmanın İmkânsızlığına Yazılmış Bir Metin / Suat Baran
Ve dahası Roman Kahramanları dergisi Temmuz sayısında!
İletişim: www.romankahramanlari.com
GENÇ DERGİ: MAKSAT GELECEĞİNİ ÇALMAK, HALA ANLAMADIN MI?
Genç dergi Temmuz ayında yayınladığı 82. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkıyor. “Maksat geleceğini çalmak, hala anlamadın mı?” başlığıyla çıkan dergide editörün kaleminden dökülenler…
Hak bir dâvâ için yaşayanlar dünyanın en zor işine talip olmuşlar demektir. Ne dünya peşlerini bırakır, ne yol, ne yola musallat olmuş yol kesiciler, ne de yolcular… Onların bu kadar zorluk ve engele rağmen hâlâ bitmeyen bir gayret ve şevkle yol alıyor olmaları bizatihi dâvânın hak olduğuna delildir, başka delil aramaya gerek yoktur. Yoldaysanız, zorluklar ve engeller dâimîdir, bunu en iyi yoldakiler bilir. Yolculuklarına tatlı bir ülfet hali hâkim olduğundan mıdır nedir, çok zaman başlarına neyin geldiğini bile fark etmezler. Fark ettiklerinde ise azıklarını nereden edinecekleri, çareyi nereden bulacakları bellidir; paniklemezler. Ama yol ve yolculuk o kadar ilginç hallere gebedir ki en usta yolcunun bile ayağının kayıp düşebildiği zamanlar olur. Gönül bulanır, zihin çelinir, idrak şaşar. İşte burada her yolcuya gerekli iki şey şudur: Her an düşebileceğine dair sürekli tetikte duruş ve yalnız yürümeme konusundaki özen.
Refikleri keskin bakışlı, duru gönüllü ve açık zihinli olanlar, yolda kalsalar veya kaysalar bile emniyette olduklarını bilirler, çünkü onlar birlikte yürümenin ölçülü dinginliğini, yalnız yürümenin heyecan verici ve fakat tehlikeli coşkunluğuna tercih etmişlerdir. Burada bir diğer önemli vasıf da basiret ya da feraset dediğimiz, nefsimizin karanlığından değil ruhumuzun aydınlığından beslenen hassadır.
İyiyi kötüden ayırt etmenin ötesinde mutlak iyiyi mutlak kötüden ayırt etmenin sanatı olan basiret ya da feraset bize yolda en lâzım olan azıktır. Hatta bu yol arkadaşlarımız iyi de olsa böyledir, çünkü sürekli seyr halinde olduğumuz bir yolda kiminle beraber olacağımızı seçmek, sonra da onlarla yek-ahenk bir y