Röportaj: Ömür Bayramoğlu
Multidisipliner sanatçı Tuğçe Diri'nin yeni kişisel sergisi “Taşların Altında; An ve Arşiv”, Anna Laudel İstanbul'da geçtiğimiz günlerde açıldı. Sergi, Türkiye'nin kültürel dokusunu özetliyor ve çağdaş sanatın zengin ifadelerini yansıtıyor.
Ağırlıklı olarak tuval üzerine yağlıboya ve akrilik boya ile çalışan, dantel, iplik ve kolaj gibi teknikleri de bir araya getiren Diri, gerçeküstü görüntüleri, günlük yaşamdan alınan doğal malzemelerle ve Türkiye'nin geleneksel ve zanaatkar mirasından alınan doğal malzemelerle kusursuz bir şekilde sentezliyor.
Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta tuğçe diri ile yeni sergisi “Taşların Altında; An ve Arşiv”i konuştuk.
Klasik bir soru ile başlamak istiyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü mezunusunuz. Bu alanda eğitim almaya nasıl karar verdiniz?
Çocukluğumdan beri resim yaparım, ailemin de desteği ile resim eğitimim Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde başladı. Resim artık hayatımın içinde tam yerini bulmuştu. Dolayısıyla ilk tercihim olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’ne başvurdum.
Anna Laudel İstanbul’da 10 Mayıs’ta açılan “Taşların Ardında; An ve Arşiv” sizin beşinci serginiz. Neler hissediyorsunuz? Tuğçe Diri’nin bu yolda hedefleri, hayalleri var mı?
Olmaz mı :)
‘Taşların Ardında; An ve Arşiv’ sergisi, benim uzun zamandır üzerine çalıştığım ‘Zanaatkarca Yineleme’ serisinin tamamını kapsayan bir sergi. Bu yüzden öncelikle çok heyecanlıyım. Seri bir okuma, araştırma ve üretme sürecini yansıtan eserlerden oluşuyor. Dolayısıyla ilk hedefim, naçizane hatırlama ve hatırlatma.
Serideki eserler sizin sözlerinizle “yok olan çevre ve kültürel mirası hatırlatma çabası”. İstanbul’da seçtiğiniz yapılar, tarih boyunca defalarca yıkılmış, yeniden inşa edilmiş yapılar. “Taşların Ardında; An ve Arşiv” de bir anlamda İstanbul’un mimari geçmişini hatırlıyoruz. Bu bağlamda serinizin çıkış noktası neydi?
Ben uzun yıllar Avrupa sanatı tarihi eğitimi aldım ve özellikle ilgilendiğim soyut sanat, artepovera ve dışavurumculuk gibi akım ve dönemlerden oluşuyor. Türk sanatı bağlamında okuduğumuz kaynaklar genellikle Türk mimari yapısı ve geleneksel sanatların bu mimari yapılar üzerindeki işlenişi üzerineydi. Mimari yapılar, bizlerin tarih ve hafıza katmanlarını oluşturan, şekillendiren en önemli etmenlerden. Tüm bu zenginliği kendi sanat pratiğim ile aktarmak istedim.
Eserlerinize baktığımızda uzun bir çalışma ve emek fark ediliyor. Bu süreçte nasıl bir çalışma yaptınız?
Edindiğim kaynaklar doğrultusunda belli bir rota oluşturarak tüm referans aldığım bölge ve yapıların görsel bir arşivini oluşturdum. Buna çektiğim fotoğraflar üzerinden yaptığım kolajlar ve en önemlisi alanda yaptığım desen etütleri dâhil oldu. Bu sayede uygun teknikler ve çalışma pratiğim belirlenmiş oldu.
“Geleneksel Sanatların Çağdaş Türk Resmine Yansımaları” tezi ile Yüksek Lisansınızı tamamlamışsınız. Eserlerinizde Türk el sanatlarına yapılan göndermeler de dikkatimizi çekiyor. Bunu, eserlerinizdeki malzeme kullanımında da görüyoruz. Daha önce yaptığınız araştırmaların, çalışmaların eserlerinize etkileri nelerdir?
Geleneksel sanatlar ağırlıklı olarak, soyutlama ve anlamda derinlik üzerine yoğunlaşan ve güzeli arayan bir yapıya sahip. Her bir bölümün içinde belli bir öğreti, şablon, motif ve bunları geliştirecek pratikler mevcut. Zanaat olarak kendini var eden her emek belli bir tecrübe doğrultusunda ortaya çıkıyor ve izlerini bırakıyor. Benim de sorguladığım zaten sanat ve zanaat bağlamındaki ayrımlar ya da yakınlıklar olduğu için, resimlerimde oldukça detaylı ve belli bir pratik doğrultusunda elde edilen desen-resimler görüyorsunuz.
Tuğçe Diri’yi bir seriye başlarken neler etkiler ve bu işlerde kullanacağınız tekniklere nasıl karar veriyorsunuz?
Beni hislenmeye iten durumlar, zaten beni tetikleyen ve harekete geçiren oluyor. Bu sayede serilerim başlamış oluyor. İçeriğe en uygun olduğunu düşündüğüm tekniği ise bulana kadar deniyorum.
Bir önceki sorunun devamı olarak sergide dikkatimizi çeken kullandığınız diğer bir teknik de frotaj. Özellikle Ürgüplü ustaların kullandıkları külünk tekniğinden yola çıkarak yaptığınız özel bir çalışma ile ürettiğiniz işler hakkında ve kullandığınız teknikle ilgili bilgi verir misiniz?
Kapadokya Serisi, benim birkaç ay önce bir proje için gittiğim ve Ürgüplü ustalar ile denk gelmem sonucu ortaya çıktı. Kayalara ve taşlara kendi ustalıkları ile biraz da jestüel bir tavırla şekil veriyorlar, motif işliyorlardı. Mekânların, odaların, salonların duvarlarını bu teknik ile oyuyorlardı. Ben de ustaların yaptığı bu izler üzerinden frotaj tekniği ile yeniden iz aldım. Frotaj (sürtme tekniği), dokulu bir yüzeyin üzerine kâğıt gibi bir malzeme konularak, füzen ya da mum boya gibi gereçlerle üzerine sürtüp yüzeyin izini çıkarma işlemine denir. Frotaj tekniği üzerinden kendi desen müdahalemi ise yeniden yaratma ve silme eylemi olarak görüyorum. Bu izleri kullanarak yeni bir seri çıkmış oldu.
Sergideki işlerinizde bence zanaatkârlara özel yer vermişsiniz. Yaşadıkları yılları ve imkânları düşününce çıkardıkları işler karşısında saygı duymamak imkânsız. Neler söylersiniz bu konuda?
Her dönemin zanaatkârları var, imkânları olsun olmasın uzun yıllarını buna adamış insanlardır kendileri. Ben zanaatkâr bir ailede yetiştim. Biraz bu duruma içeriden bakıyorum. Çoğunda gördüğüm ve beni büyüleyen asıl şey ise kendilerini içten bir adamışlığa ve eğitime vermeleri. Şu sonuca vardırıyor beni: üreterek var olmak.
Çalışmalarınıza başlarken veya bitirdiğinizde eserlerinizin sanatseverlerle buluşma anını düşünüyor musunuz? Bu anlar ve süreç çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?
Özellikle üretirken bunu çok düşünmüyorum. Hatta katı gelecek belki ama iletişimi kesiyorum. Fakat özellikle bu seride, sergiledikten sonra buna dikkat ettim. Çünkü bu seri biraz da bakanın kendi fikri ve tecrübesi doğrultusunda bakmasını sağlayan işlerden oluşuyor.
Son olarak “Taşların Ardında; An ve Arşiv” kişisel serginizle ilgili aslında siz sanatseverlere eserlerinizle iletişim kuruyorsunuz ama buradan Mürekkep Haber aracılığıyla iletmek istediğiniz bir not var mı?
Özellikle İstanbul ve Türk sanatı tarihine bakarken oluşmuş tabu ve yorgunlukları bırakarak tekrar bakmalarını istemek olabilir belki.