Niçin çocuk kitapları yazıyorsunuz?
Hayatı anlamanın, deneyimlemenin ilk yıllarında olanlar kendilerine ‘çocuk’ denmesinden, düşüncelerinin önemsenmemesinden haklı olarak hoşlanmazlar. Haklı olduklarını bildiğim için de kitaplarımı ‘çocuk kitabı’ olarak görmüyorum. ‘Büyükler, kendilerince büyük büyük dertler ve sorunları olanlar’ zihinlerindeki kalabalık ve karmaşayı büyüklük sanmaya devam ededursun. Öykülerimi hayatın başında, arı duru bir zihinle dünyayı anlama, kavrama yaşında olanlara yazıyorken; benim için geride kalmayan, benimle birlikte ilerleyen ilk yaşlarımın, ilk dünyayı kavramaya, anlamaya çalışmalarından yararlanıyorum.
İyi bir çocuk kitabının olmazsa olmazları nelerdir?
Bana göre olmazsa olmazı ‘çocuk kitabı’ yazdığını düşünmemektir. Arı duru, hayata meraklı gözlerle bakan kitapseverlere mümkün olduğunca arı duru ve hayata da o meraklı gözle bakarak yazmaktır.
Çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi yazmak daha zor?
Çok şey bildiğini zanneden ve bildiklerini, inandıklarını, yaşadıklarını doğrulayacak araştırma ve okumaları sevenlere yazmak daha kolaydır. İnançları, düşünceleri, duyguları, hayata bakışları parsellenmiştir. O parselde imar edilmiş kişiliklere, o kişiliklerin oluşturduğu topluluklara yazar, onların kahramanı olursun. Oysaki zihni, duyguları henüz arı duru yaşların okuyucusu peşin yargılı değildir; bu nedenle de merakla bakarlar, ama kolay kanmazlar.
Günümüzde okuma alışkanlığı kazanmak çok daha zorlaştı. Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yapılmalı?
Zorlaşmasının nedeni büyüdüğünü okumayarak gösterenler ve hayatta ilerleme sağlamak için okulun, kitabın, araştırmanın, sanatın gerekmediğini veya bir araç, bir formalite olduğunu düşünenlerin örnek alınmasıdır. Okunmayan bir ailede ‘çocuk’ diye ve bir de ‘faydalı’ diye pazarlama yapılarak ‘okuma alışkanlığı kazandırmak’ da mümkün olmaz. Toplumun genel olarak kitaba bakışı ‘bir yerlere gelmek için’ araçtır.
Aileler çocuklara kitap seçerken nelere dikkat etmeli?
Okumuyor, uzak duruyorken; kitaptan vereceği paranın karşılığında ‘eğitici, öğretici’ fayda bekliyorken aile büyükleri baştan yanlış yapıyordur. Evladına güvenebilir, seçimi ona bırakabilir, birlikte okuyup keyif duyacakları kitaplara yönelebilirler. Ortak keyif, okumanın dışında başka ortak keyifler de getirir.
"LİSTELEME HEM TEMBELLİK HEM DE HAZIRCILIK GETİRİR"
Türkiye ve dünya edebiyatını karşılaştırdığımızda bu anlamda ne gibi farklar var?
Dünya edebiyatı; kendi edebiyatlarını, sanatlarını, kültürlerini ‘egemen veya sömürge’ saydıkları halkların edebiyatından üstün görenlerle, bu üstün görmenin pazarlama, yönlendirme baskısını hissedenlerin edebiyatıdır. Her ülkenin edebiyatı, sanatı farklı oluşuyla zengindir. Farklı zenginlik, insanlığın ortak dertleri ve sevinçleriyle dünya edebiyatı, dünya sanatı olur. Ne yazık ki takdir etme zengini ama takdir görme fakiri bir ülke olarak, edebiyatımız da, sanatımız da içten içe bir baskı altındadır. ‘Ezik’ bir edebiyat ve sanat algımız var. Ülkemiz biriciktir, her kültüre saygı ve sevgiyle açıktır; edebiyat ve sanatımıza düşen de bu açıklığı kör teslimiyete dönüştürmek yerine, farklılığımızı sevmek, evrenselleştirmektir.
Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “Çocuk Dostu Kitap” listesi adı altında bazı kitapları çocuk dostu olarak belirledi. Bu liste hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kitaplar hakkında ön yargım yok, listeleme konusunda kuşkuluyum. Listeleme hem bir tembellik, hazırcılık, hem de zorunluluk getirir. Ailelere ve eğitimcilere, en iyisini sayın büyüklerin bildiğini düşündürür ve çocuklar ‘çocuk’ olarak bu düşünmede her zaman olduğu gibi devre dışı kalır. Listenin hayatta olanları gurur duyar, çıkar umarsa bu düşünmelerin neresinde olurlar onu da bilemem.
Son dönemde Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Çıtır Çıtır Felsefe serisi örneğinde olduğu gibi bazı kitapları “sakıncalı” olarak ilan etti. Bakanlığın amacı gerçekten de çocukları korumak mı?
‘Sakıncalılık’ konusu madalyonun iki yüzü gibi. ‘Bakanlık’ sonuçta bu ülkenin insan kaynağından oluşturulmuş bir kurum. İnsanlar gibi kurumlar da rüzgârın yönüne eğilebiliyor. İnsanlar gibi kurumlar da işgüzarlığı kendini gösterme aracı olarak kullanabiliyor. Burası madalyonun bir yüzü. Sakıncalı bulunan her neyse, yerli yazar tarafından ele alındığında baştan önlenirken yabancı yazarda sakınca görmemek de madalyonun diğer yüzü. İşgüzarlık ve kasıt, madalyonun diğer yüzünü kullanmış.
Benim kendi çocukluğumun popüler kitapları arasında Cin Ali bulunuyordu ve Cin Ali’nin maceraları hala aklımda. Günümüzün çocuk kitapları çocuklara yeterli etkiyi oluşturabiliyor mu?
Cin Ali çocukluğu, Cin Ali maceralarını sevebilecek, etkilenebilecek bir çocukluktu. O çocukluk o sinemanın, o şarkıların, o oyunların, o arkadaşlıkların da çocukluğuydu. Cin Ali gibi, o sinema, o şarkı, o edebiyat çocukluğu da kültür kartellerinin rüzgârıyla geçmişe sürgün edildi. Cin Ali; türlü icat oyunlar, oyuncaklar, oyalayıcılar arasında kaybolmuş bez bebek, tahta at gibi. Şimdinin nesli küresel sömürge kültürünün bir projesi gibi, her şeyden çabuk etkilenip çabuk bıkıyor. O hengâmede yerli üretim de oyunları, oyuncakları, filmleri, yaratılan karakterleriyle küreselliğe uyum sağlayıp pay kapmaya çalışmakla meşgul. Yeni nesillerde yeterli ilgi ve etkiyi göstermek, Cin Ali çocukluğuna göre zor, ama zoru başarmak için çaba gösteriliyor.