Korku; bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen rahatsız edici ve olumsuz bir histir. Korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir tehdit sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizmadır. Korku görünüşte evrensel bir duygudur. Herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilir.
Hayatımızın vazgeçilmez duygularından biridir korku.
Peki biz nelerden niçin korkar ve niçin korkuya ihtiyaç duyarız?
İhtiyaç duyarız, diyorum çünkü gerçekten yaşam reçetemizin içinde var olma durumunda çantamızdan çıkarttığımız bir vitamin oldu artık korku.
Aslında bir sürü korku yaşıyoruz hayatta hepsini burada yazamasam da birkaç tanesine değineceğim:
Güvensizlik korkusu,
Gelecek korkusu,
Elalem korkusu, ( Kimdir, nedir? Sesi, soluğu olamayan biri...)
Çaresizlik korkusu,
Değersizlik korkusu,
Güçsüzlük korkusu,
Hastalık korkusu,
Kaybetme korkusu,
Sevilmeme korkusu,
Parasız kalma korkusu...
Liste uzayıp gider böylece.
'Sevilmeme korkusu' dedik. Peki insan sevilmemekten korkar mı, ya da sevmeyle korku aynı cümlede geçer mi?
İki zıt, fakat birbirine sıkı sıkıya bağlı iki duygu: 'Sevgi' ve 'Korku.'
İnsan sevmekten de sevilmemekten de korkar, çünkü insan sevmeyi bilmez. Bilmediğimiz bir şeyden korkmamız da çok normal.
'İnsan bir alaktan kan pıhtısından yaratıldı.' diye geçer Yüce Kitap'ta. Peki bu sevgi olabilir mi?
Anne rahmindeki hücre duvarına bu kadar sıkı sıkıya tutunmak sevgi değil de nedir?
İnsan sevgiyle geldi dünyaya, ama nisyanla malul işte. Unutmak asli bir görevi sanki...
İyi olan ne varsa unutuyor ve uzak kalıyoruz zamanla.
Sevgi içinde korkuyu barındırır, bunlardan en tehlikelisi 'kaybetme korkusudur.'
İnsan sevdikçe ilgi gösterir, ilgi gösterdikçe bağlanır, bağlandıkça alışır, alıştıkça kaybetmekten korkar ve daha daha çok sevip daha daha çok bağlanır.
Böyle işin içinden çıkılmaz bir kısır döngüye girer, işte bu noktada şiddet o soğuk yüzünü gösterir. Sadece özel ilişkiler değil toplumda yaşanan şiddet de buna bağlı sevmeyi bilmemek, bilememek...
Fazla ve gereksizce sahiplenmek,alışkanlıklarından vazgeçememek..
Zaten insanı yaşama bağlayan ve ölüme götüren de bu duygu: 'Alışkanlıklarını kaybetmek istememek.' Bizim olana sahip çıkmak yerine, bizim olmayana nasıl da bağlanıyoruz körü körüne...
Şimdi yukarıdan bir bakalım: İçimizde oluşan bu duyguyu seviyorsak, demek ki öncelikle 'alak' dediğimiz o kan pıhtısının sıkı sıkı sevgiyle tutunması gibi bizim de öncelikle kendimize tutunmamız gerek.
İlk soluktan, son soluğa kadar ruh ve bedenimiz bir ve bize ait.
Korku gibi yaşadığımız ve dış etkenlere bağlı duygular bedenimizde hastalık dediğimiz fiziksel aktivitemizi aksatacak rahatsızlıklardan oluşturmakta. Mesela böbrek rahatsızlıkları; duygusal sebebi atılamayan 'öfke ve korku' bu duyguları içimizde misafir etmek yerine ev sahibi yaptığımız sürece fizik bedenimizi de etkileyecek.
Bakın 'sevgi' gibi masum içimizi ısıtan bir duygunun noksanlığında ve ya bu duyguyu kontrol edemediğimiz de,
Biz, bize nasıl kötülük ediyoruz.
Asıl mesele bize verilen ve karşımıza çıkan her olayda adeta bir çiçek gibi açılan duyguları kontrol edememekte.
Kontrolün dışında ki olaylar sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyi bizden alsalar da, tek bir şeyi alamazlar: 'O olaya tepki verme özgürlüğü bize aittir.'
Bu sözden anlaşıldığı gibi önce kendimize sahip olmayı bilmekle başlarsak işe sanırım her şey daha anlaşılır olacak. Kalbimizin odalarına arada bir de uğrasak orada ki derin manaları bir dinlesek.
Vaktim yok! demeyin...
Yapacağımız basit bir yöntem; derin bir nefes alıp nefesi biraz tutup gittiği yerleri gözlemlemek, daha sonra derin aldığımız nefesi uzun sürede vermek... Nefes vererek yaşama bağlandığımız bu dünyadan yine nefes vererek ayrılmamız tesadüf mü? Vermenin almadan daha önemli olduğu daha nasıl anlaşılır.
Öfke ve korku, sevgiyi unuttuğumuz yada kullanmadığımız zaman bize zarar verir.
Hiç bir insan pozitif duygular sebebiyle hasta olmaz tek hastalık sebebi o duyguyu kullanmamaktır. Korku bir illüzyondur ve sevginin kullanılmadığı yerde ortaya çıkar ve bizi maddi manevi kaosa sürükler. Korkularımız hedeflerimiz için bir başarı anahtarı olabilir fakat yaşamak için onları gerektiği yerde bırakmak gerek. Zira kendi içimizde ki kavgayı ve korkuyu dışarıya yansıttığımız sürece dünyaya sevgi değil de korku hakim olamaya başlar.