İstanbul Devlet Tiyatrosu 2024-2025 Tiyatro sezonunu gelenek olduğu üzere 1 Ekim 2024 Salı günü, iki ayrı sahnede iki yeni oyunla açtı.
Oyunlardan ilki, Mecidiyeköy Büyük Sahnede seyirci ile buluşan, Atik Yunan Tiyatrosunun büyük komedi yazarı Aristofanes’in en az 2500 yıldır sahnelenen tiyatro oyun metnine, devlet tiyatrolarının farklı bölgelerine dönem dönem misafir yönetmen olarak katılan, özel ve ödenekli tiyatrolarda yaptığı nitelikli çalışmalarla tanınan Barış Erdenk’in rejisi ile görülecek “Lysistrata”! Hemen yazayım. Ortaya çıkan işi çok merak ediyorum ama bu sahnelemeyi henüz görmedim.
Göremedim çünkü aynı gece, Üsküdar Tekel sahnesinde seyirci ile buluşan, İspanyol yazar Juan Mayorga’nın, Devlet Tiyatroları, Kocaeli-Eskişehir-Bursa gibi şehirlerin ödenekli tiyatroları ve pek çok özel tiyatrolarda oyunlar sahneleyen, sahnelediği her oyunla bir sonra yapacağı çalışmaya dair merak uyandıran aktör ve yönetmen Yunus Emre Bozdoğan’ın rejisi ile görülecek “Edebi Barış” adlı oyunda idim.
Seyrettiğimim oyuna dair görüşlerimi yazmadan önce herhalde hoş bir tesadüf olarak değerlendirmek gereken bir durumu yazmak isterim. Bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosunun iki yeni oyununa da İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Tiyatro bölümü mezunu yönetmenler reji yapıyor. İki yönetmenin de İstanbul Devlet Tiyatrosu için yaptıkları reji çalışmaları. İkisi de, rahmetli Özdemir Nutku hocanın öğrencisi. İki yönetmeni de yıllardır yakından takip eden biri olarak, bu tesadüfün tesadüf olmaktan çıkıp kronik bir hal alarak İstanbul seyircisi için hayırlı olmasını dilerim.
Gelelim gördüğüm oyuna dair fikirlerim!
“Oyun, oyunun oyun metni İspanyol Yazar Juan Mayorga’ya ait!” galiba bu cümle benim için üzerinde biraz durulması gereken bir cümle.
Zira gözlemlerime dayanarak ifade etmeme gerekir ki söz ya da yazı konusu “İspanya” olunca, Türkiye’deki futbol seyircisinden gayrısı hayli cahil sayılır.
Galiba, Çetin Altan’ın deyimi ile “İnsanlığın Ortak Bahçesi”ne sayısız değer ve iz bırakmış İspanyol Medeniyeti Türkiye’de en az ilgi duyulan, incelenen, önemsenen yapıların başında geliyor.
Açıkça kabul etmek gerek, klasik Lope de Vega, modern Garcia Lorca, en klasik Cervantes, Picasso, Dali, Almodovar derken, ilgimiz, ancak bir elin parmaklarını geçebiliyor. Haa… Benim de sağda solda ilanlarını gördüğüm birkaç Flamanko dans kursu var tabi ama maalesef Türkiye’de İspanya yok! Klasik İspanya’da, Modern İspanya’da, Çağdaş İspanya’da yok.
Buna karşın Fransız kültürü; tüm liseleri, Galatasaray Üniversitesi ile. Alman kültürü; Alman, Avusturya, İstanbul Erkek, Cağaloğlu liseleri, Alman Üniversitesi, gurbete giden gelen vatandaşlarımız ile. Yine İtalyan kültürü; liseleri, Sent Antuan kilisesi, arabaları, Gladio efsaneleri ile. Anglosakson kültür; zaten tepeden tırnağa her zaman her yerimizde var iken çağdaş İspanyol kültürüyle ilişki kurabilmemiz için Cervanstes Enstitü ile yetinmeyi bırakıp belki bir İspanyol lisesi açmayı denememiz gerek.
Bendeniz, Türkiye’de, kurumsal bir İspanya merakının oluşmasını beklerken, şimdilik, oyunun çevirmeni Sayın Canan Şahin’in incelikli işçiliği sayesinde Juan Mayorga’nın tiyatro oyun metnine ile İspanya’ya perde aralamış olmaktan çok mutlu oldum.
Hatta mümkün olsa da, keşke, Devlet Tiyatroları Baş Dramaturgluğu Canan hanıma yeni oyunlar çevirtse, bu bağlamda bir dosya oluşsa iyi olur herhalde.
Aslında, Juan Mayorga’nın Türkiye’de sahnelenen ilk oyunu “Ebedi Barış” değil.
Türk tiyatro seyircisinin Mayorga ile tanışması Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunun 2013 yılında sahnelediği “Kaplumbağa” adlı oyunla oldu fakat sanırım bu sahneleme girişimi uzun soluklu olamadı. Bilemediğim sebeplerle oyun kısa sürede sahneden çekildi. Ben de bu kısa süre içerisinde, denk getiriip oyunu görememiştim ama zaten bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Ebedi Barış” da ilk sahneleme değil.
Mayorga’nın özgün tiyatro oyun metni, daha önce, 2016 yılında, yine Yunus Emre Bozdoğan rejisi ile Yurdaer Okur’un kurduğu Entropi Sahne yapımı olarak oynanmış ve ben yine oyunu ilk gösteriminde izlemiştim. Entropi Sahnenin, oyunu kısıtlı imkânlarla, dar alanda seyirci ile buluşturduğu hatırlıyorum ama buna bu sahnelemeye dair gelişen ilgi de aklımda.
Oyun daha sonra, 2020 yılında, Deniz Atam Project tarafından sahnelenmiş fakat benim bu sahnelemeden çok sonra haberim oldu. Bu girişim de arzu edilen yoğunlukta bir ilgi uyandırmadı sanırım ama İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun bu sezon başında yaptığı sahneleme galiba en isabetli girişim oldu. Zira bu sahneleme girişiminin başarı kazanması için gereken her şey kâğıt üzerinde hazır ve nazır gibi duruyor.
Mayorga’nın oyun metni ismini, Immanuel Kant’ın “Ebedi Barış” adlı makalesinden alıyor ve makalenin içeriği metnin içine başarı ile yerleştirilmiş gibi duruyor.
Oyun başladığında 3 köpeğin yerde hareketsizce yattığını görüyorsunuz. İmmanuel, Odin ve John yüz ayrı köpek içinden seçilip, özel bir görevde kullanmak isteği ile daha da dar bir seçme için bir araya getirilmişler. Birkaç testten daha geçiyorlar asıl büyük sınavı oyun sonunda veriyorlar.
Köpeklerin davranışlarını oyun boyunca gözlemlediğinizde, oyunun yapısı üzerine düşündüğünüzde, Mayorga’nın üç köpeği de Freud’yen bakışla tasarladığı (İd: John, Ego: Odin: Süper Ego: İmmanuel) bu yolla, insanı, insana, köpeklerin “Vahşi” doğaları üzerinden okutup, insanın kendi vahşi doğası ile yüzleşmesini sağladığını, “Köpeğim sana diyorum, insanım sen anla” dediğini görmek mümkün ama Mayorganın asıl göstermek istediği “Ebedi Barış”ın önündeki en büyük engelin itina ile geliştirilememiş Süper Ego (İnsanı Kamil) olgusu olduğu gerçeği galiba.
Yani oyu metni bizim “Olmak ya da Olmamak” çaresizliğimizi bize bir kere daha yaşatıyor. Ebedi Barış’a ulaşmanın mümkünatı üzerine derin sorgu yaşatıyor. Tekrar tekrar görülmeyi hak ediyor
Bazı tiyatro oyun metinlerinin yazarları aynı zamanda yönetmen de oluyorlar. Bu tür yazarlar, çoğu zaman kendi sahnelemeleri için oyunlar yazıyorlar ve yazarken reji yapıp, reji yaparken yazıyorlar. Sonuçta ortaya çıkan metin, bu gösterinin yazısı oluyor.
Bu durumda, ortaya çıkan oyun metni başka bir yönetmenin elinde ya çok sırıtıyor ya da yazarın kılavuzluğundan çıkmadan yapılacak sahnelemenin en doğru yol olduğunu gösteriyor.
Bu sebeplerle, bu tür tiyatro her yeniden sahnelemede riskler taşıyor galiba. Tecrübeli yönetmenler, tiyatro ekipleri, bu kritik durumu, yazarla kavga etmeden aşabilmeyi becerenler oluyor herhalde.
Juan Mayorga’nın da oyun yazarı olmanın yanı sıra yönetmen olduğunu ve yazdığı oyunları önce kendisinin sahnelediği düşünüldüğünde “Edebi Barış” için de bu tür de bir kriz olabilirmiş ama oyunu izlerken, tüm ekibin Mayorga’ya saygı ile çalıştığını görebiliyorsunuz.
Özellikle ödenekli tiyatro kurumlarda, yaratıcı ve uygulayıcı ekibin, üzerine çalıştıkları oyunu seviyor olması inanılmaz bir mutluluk herhalde. Dünya’nın en iyi oyuncusu ya da yönetmeni de olsanız fark etmez. Sevmediğiniz bir metinle, sevgilinize dahi şirin görünemezsiniz.
Oyunun tüm ekibine liderlik eden yönetmen Yunus Emre Bozdoğan’ın seyirciye kendi rejisini değil ama yazarın oyun metni itina ile gösteriyor.
Bu durumda akla şu soru geliyor, “Sahnede kendini gösteren yönetmen mi evladır yoksa seyirci ile yazarı baş başa bırakabilen yönetmen mi?”
“Ebendi Barış”ta yazara ulaşabildik, çok şükür.
Oyunun sahne tasarımı da oyun metnine hizmet ilkesi ile tasarlanmış; bağırmıyor, giysi tasarımı da, ışık, ses, müzik tasarımı da. Tüm tasarımcıları kutlamak isterim.
Oyun, genelde, ihtiyaç duyulan tempoda oynanıyor ama ilk on dakika oyuncuların durum, yorum, aktarım sorunu var galiba. İlk on dakika oyuncular sadece kağıtta yazılanları okuyor gibiler. Sadece sahnede durup ses çıkarıyorlar. Ne zaman ki sahneye Casisus’u oynayan Emir Gürsoy giriyor, o zaman hava değişiyor.
Emin Gürsoy, oyunculukta erişilmesi pek de kolay olmayan bir noktadan seyirci ile karşılaşıyor. Seyirciye hem yazarı gösteriyor, hem yönetmenin yaklaşımını, hem de kendi entelektüel bakışını. Umarım Emin Gürsoy’un bu kıymetli çalışması hem başka oyunculara örnek olur hem de bazı ödül verici çevrelerde karşılık bulur.
İnsan’ı oynayan Fatih Topçu’nun da Emin Gürsoy’a yakın bir icra içinde olduğunu görmek mümkün fakat diğer üç oyuncudan daha fazlası bekleniyor.
Yazarı gösterirken yönetmeni kaçırıyorlar. Yönetmeni gösterirken kendileri kayboluyor. Kendileri ortaya çıkınca yazar ve yönetmen yok oluyor. Daha dikkatli olmak gerekiyor galiba.
Ez cümle, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun bu sezon sahnelemeye başladığı Juan Mayorga’nın “Ebedi Barış” adlı tiyatro oyunu, yukarıda sıralamaya çalıştığım tüm özellikleri ile İstanbul sanat yaşantısına yapılmış ciddi bir katkı hatta “Artı değerdir” ve tıpkı, 15 yıldır oynanan, Düşan Kovaçeviç’in “Profesyonel”i gibi kült bir repertuar oyunu olmaya adaydır. Emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim.