‘Öngörülemeyen’in bizde şiddetli merak uyandırmak gibi bir özelliği vardır.
Yok olması gereken ve yok olduğu sanılan şey şayet varlığını gizemle devam ettiriyorsa bu bize anlaşılamaz ve bir o kadar da ilginç gelir.
Örneğin bir sanat eserini ele alalım. Eser, bize kendisini ele vermiyorsa, sonucu tahmin edemiyor veya etmekte epeyce zorlanıyorsak üstüne üstük bizi ters köşe yatırıyorsa bu eser bizi sürüklemiş demektir.
Tüm zamanların en iyi dizilerinden biri olarak ortaya çıkan Game of Thrones; güçlü bir kurguya sahiptir.
Kurgusundaki gücünü ise daha çok seyirciye ters köşe yapmaktan; önceden tahmin edilememe, kestirilememe sonu öngörülememe üzerine konuşlanmış olmasından almaktadır.
Daha da ilerisi popülist davranmıyor olmasından almaktadır.
İzleyici bir karaktere sempati mi besliyor ve o karakteri mutlu, galip ve başarılı görmek istiyor ve sonuçtan böyle bir beklentisi mi var?
Game of Thrones’un bu umurunda bile değildir. Bilakis popülist tavırdan uzak, sevilen veya sevilmesi muhtemel karakterler kayırılmadan (çoğu zaman gerçek hayatta da olduğu gibi) kötü / antisempatik karakterler kazanabilir ve kötülük emelleri zaferle taçlanabilir.
Örneğin daha 1. Sezonda öldürülecek en son kişi Eddard Stark değil midir? Üstelik çirkinleştirilmiş ve rezilleştirilmiş bir ölümle bir de Joffrey gibi bir mahlûkatın emriyle ve sırf Joffrey’in egosu tatmin olsun diye.
Hadi orayı anladık. Ölüm Allah’ın emri. İnsanoğlu içinde yiğit insanlar zaman zaman büyük zulümlere maruz kalabilirler peki tarihi anlatılarda da olduğu gibi bunun bir intikamının alınması gerekmiyor mu?
İntikam için yola çıkan Bozrüzgar isimli ulukurdun sahibi Delikanlı Robb’un babasından daha kanlı, daha trajik ve daha kalleşçe öldürtülmesinin anlamı nedir?
Oberyn Martell’in Gregor Clegane (Dağ) ile düellosonu kazanacağına hangimiz on bin dolarla bahse girmezdik.
Khal Drogo gibi bir yiğit hangi aklı başında bir yönetmen veya senarist tarafından daha bir savaş sahnesi bile göremeden ortadan kaldırılır.
Vs, vs…
İşte tüm bunlar Game of Thrones’ı Game of Thrones yapan şeylerdir. Daha doğrusu şeylerdi.
Ta ki 6. Sezona kadar…
Son sezonda adeta işler değişti.
Dizi artık popülist bir tavır takınmaya başladı.
George R.R. Martin bile eserini tanıyamaz oldu.
Artık dizi sonları tahmin edilebiliyor, seyircinin beklentisi, doğru ata oynadı diye, tatmin edilebiliyor, yani kısaca dizi değil seyirci diziyi sürüklüyordu.
En sevdiğim karakter Jon Snow’un bırakın ölmeyi yeniden dirilebiliyor ve pislik Ramsay’dan dillere destan ve ihtişamlı bir savaş sahnesi ile intikam alabiliyor oluşu tabii ki beni fazlasıyla memnun etti ancak bu Game of Thrones’a olan büyülenmiş bakış açımı da değiştirdi.
Son sezondaki Game of Thrones benim bildiğim Game of Thrones değildi.
Beni heyecanlandırdı, mutlu ve tatmin etti.
Ancak büyülemedi…