Bu yazımda sözünü edeceğimi kişi, kütüphaneci değil, arşivci. Eh... Arşivciler de bir tür kütüphanecidir. Kütüphaneciler kitap saklar, arşivciler belge defteri.
Topkapı Sarayı Arşiv Dairesi’nde yaşadığım olumsuzluğu hâlâ bugün gibi hatırlıyorum.
1987 yılının 8 veya 9 Mart günüydü. 17. yüzyılda çizilmiş bir Van minyatürünün peşinde, taa Elazığ’dan kalkıp İstanbul’a gitmiştim. Hatırlayanlar vardır sanırım. O hafta yoğun bir kar yağışı, Türkiye’yi teslim almıştı. Elazığ’dan Ankara’ya kadar sorunsuz gelmiştim ama Ankara’dan İstanbul’a gitmek neredeyse imkânsızdı. Çünkü firmalar, o gün yağan kardan dolayı seferleri iptal etmişlerdi. Ankara garajında çaresiz dolaşırken, bir firmanın garaja girmeyen bir otobüsünün İstanbul’a gideceğini söylediler. Garaj dışındaki bir yerden otobüse binip zar zor İstanbul’a geldim. Topkapı garajından ağabeyimin Fatih’teki evine güç belâ ulaştım.
Fatih’ten Topkap Sarayı’na şehir içi vasıtalarla ve hatta taksiyle gitme imkânı bile yoktu. Yaya olarak, karlara bata-çıka Topkapı Sarayı Arşiv Dairesi’ne vardım. İlk girişte Ülkü Altındağ karşıma dikildi. Meramımı anlattım. “Olmaz!...” dedi... ısrar ettim; bir türlü ikna edemedim. O sırada, iç odanın kapısından, içerde çalışan yabancıları görüyordum. “Demek yabancılar buradan istifade ediyorlar ama ben istifade edemiyorum.” dedim ve kızgın bir şekilde çıktım. Öfkeli bir şekilde dolaşırken orada çalışan Eyüp adlı bir genç yanıma geldi ve ne olduğunu sordu. Ben de meseleyi anlattım. Eyüp “Boş verin hocam. O kadın böyle şeyleri çok yapıyor. Siz bana istediğiniz minyatürün hangi ciltte ve kaçıncı sayfada bulunduğu bilgisini verin; ben slaytını çeker size gönderirim.” dedi. Dediği gibi de yaptı. Ben o Van minyatürünü yayınladım daha sonra.
Meğer Ülkü Altındağ’ın ilk vukuatı değilmiş bu. Yıllar sonra, internet yaygınlaşıp bilgiye ulaşmak kolaylaşınca, internette bir tarama yaptım ve Olcay Akkent adlı bir hanımın da, Ülkü Altındağ’ın benzer tersliğiyle karşılaştığını okudum. Sadaret Evrak Mümeyyizi Hüseyin Mazhar Bey (1857-1917)’in torunu olan Olcay Akkent de, 7 Haziran 2010 günü yayınladığı blog yazısında, Topkapı Arşiv Dairesinde karşılaştığı terslenmeden söz eder. (http://akkentolcay.blogspot.com.tr/2010/06/17huseyin-mazhar-bey-dedem-sadarette.html)
23 Kasım 2013 günü yayınlanan Tarihin Arka Odası programında Murat Bardakçı bir dizi Ülkü Altındağ medhiyesi yaptı. Doç. Dr. Erhan Afyoncu ise, mezkûr bayanın kütüphaneye gelenlere karşı takındığı ters tavırlardan söz etti. Ben de Bardakçı’ya, mezkûr bayanın 1987 yılında bana yaptığı zülmü anlatan bir mail gönderdim. Bardakçı “Arşiv’de minyatür olmaz. Hoca yanlış hatırlıyor.” dedi ve Topkapı Arşivi’nde minyatür olmayacağını Prof. Dr.Nurhan Atasoy’a da onaylatarak yanılttı.
Benden önce Prof. Dr.Taner Tarhan ve Fransız tarihçi J. Bacque Grammont’un da tavsifini yaptığı ama o zamanın şartlarında siyah-beyaz yayınladığı o Van minyatürünü ben İş Bankası Kültür Dergisi’nde ve Fırat Havzası Sanat Tarihi Sempozyumu Kitabı’nda, yeni bilgilerle tavsifini yaparak renkli olarak yayınladım.
Topkapı Arşiv Dairesi müdiresi Ülkü Altındağ, kim bilir daha ne terslemelerle, arşive çalışmaya gelenlerin heveslerini kırmıştır?
Ülkü Altındağ’ı hâlâ affetmedim; hakkımı da helal etmiyorum.
***
Turgutlu’daki, Fırat Ünivesitesindeki, Millet Kütüphanesindeki ve Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki kütüphaneciler benim Aristark’larımdı. Yani kitabı benden gizleyen kütüphanecilerdi. Allah kitapları ve okuyucuları böyle kütüphanecilerden muhâfaza eylesin.
***
Biraz iç kararttım galiba...
Yok yok... Kütüphanecilerin hepsi böyle olumsuz değil elbette... Çok iyileri de var. Millî Kütüphane Dairesi Başkanı Dr. Müjgan Cunbur hakkında bir yazı yayınlamıştım; (http://www.habervaktim.com/yazar/61526/o-bizim-mujgan-ablamizdi.html)
Topkapı Sarayı Müdiresi Dr. Filiz Çağman, Süleymaniye Kütüphanesi Müdürü Nevzat Kaya, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Müdiresi hanım (Adını unuttum; kusura bakmasın), Millî Kütüphane Nadir Eserler Müdürlüğünden Dursun Kaya ve Dr. Niyazı Ünver, Nuruosmaniye Kütüphanesi yetkilisi... Ne hoş insanlardı!... Hep olumsuzları yazmayalım; iyi kütüphanecileri de yazalım. Onlar da haftaya kalsın.