Bit pazarından alınmış aşk lafları edeceğinize, susun biraz da, yeter artık susanlar konuşsun! Sabrımızdır bizi konuşturmayan bunca zaman; Mevlana değiliz ki suskunluğumuzun sebebi asaletimiz olsun. Uzun edecek değilim efendiler! Üç beş kelam, yerli yersiz birkaç sitem, bir de arızalanmış bir kalem. Mürekkep damlatır durmadan kalemimiz; kelamımızın başı öndedir, lakin sakınmaz her bir harfi seçerken. Sitemimizse dağlara, tepelere… Hepsi bu.
Son yıllarda boy boy evlilik programları peydahladık televizyonlarımızın güzide kanallarına. Genci, yaşlısı, evlisi, bekarı, dulu, evde kalmışı, açı, toku ne var ne yok bütün cümle alem bu programlara üşüştü. Bir kısmımız stüdyolara, kalan öteki kısmımızsa ekran başına… Sonra gördük ki evlilik makamı, Çarşamba pazarıymış. Kimi domatesin fiyatı amma da pahalıymış; en az bir ev bir ev parası, 45’inde çift emeklilik maaşı, rimeli, ruju, bileziği, tatili, yazı kışı.. En güzeli bu mevsimde domatesin turşusu. Kimi domateslerse turfanda, fakat genetiği değiştirilmişmiş. Geeel vatandaş! İsrail çekirdeği bunlar. Üstelik çok da çılgınlar. En bayağısından çalsınlar, oynasınlar. Rockçı olup Serpil’mişler efendim bunlar. Düşünce yoksunu, ayağı kayıp düşünce yoksulu da çeker götürür düştüğü yere. Yoksunluk bu efendim sazın alası; sözün kabası. Öğretmeli, şu televizyon başında okkalı laf edenlere bir okkanın kaç kilo ettiği.
Laf bu, gelmez uzatmaya. İki örnek sunalım da ağlayalım ağlanacak halimize…
“Döşü Kıllı Olsun”
Nam-ı değer Tülay. Bakmayın öyle kendinin sarışın olduğuna. Gerçekleri gerek yok saklamaya. Kıllanmış işte bir kere a”kıl”ı, e kara sevda! Kriterleri mi? İşte:Çok esmer olmasın, çok da beyaz olmasın. Şöyle çikolata renkli, kumral olsun. Yakışıklı olsun. Kaşlı, gözlü, döşü kıllı, karizmatik olsun. Siparişin devamı da var yalnız gerek yok devam etmeye. Toplumun aynası mı yoksa medya maymunu mu bilemem. Tek diyebileceğim Tülay içimizden biri.
‘‘Ayakkabıcı Sevgi!’’
Sevgi…Konuşmasa tatlı kadın. Hanım hanımcık.. Ya konuşursa? İşte o zaman Sevginin hanımı gidiyor ve geriye iki dudağın arasından ansızın çıkıveren bir “cık” kalıyor. Özetlersek; Sevgi, o meşhuur paravanın ardındaki talibine ilk sorusunu soruyor: “Yatağın sağında mı yoksa solunda mı yatarsın? Cevabı boşverin! Hızını alamayan Sevgi ikinci sorusuna geçiyor: “Ayakkabı numaranız?” Salonda bir uğultu başlıyor. Sevgi, ayakkabı numarasının neden önemli olduğunu soranlara cevabı yapıştırıveriyor: “Ayağı büyük olanın her şeyi büyük olur.”
Sevgi ayağı büyük birini bulmuş mudur bilemem ama buradan anlıyoruz ki Sevgi’nin evlilik programlarındaki arayışı bambaşka!
Yer olsa bir yığın örnek sıralanır laf arasında. Zaten her gün üretiliyor da farklıları aynı kalıpta. Evlilik programına evlilikten başka her şey için gelenler de var; “ev”lilik programlarını ev sahibi olmak anlayanlar da. Mantık evliliğine mantık dışı bir yoldan ulaşma saçmalığının yeni adresi evlilik programları. Bu programlar kara mizah konularını içerseydi hep birlikte gülerdik. İşin içine evlilik girince insan ağlamadan edemiyor. Elekriği, protonu, nötronu sorun değil de toplumun bir gün şalterleri atacak haberiniz olsun. Aha benden de söylemesi.