Adı Firaz. Firaz, Suriye’li bir mülteci. Henüz 25 yaşında. Suriye’deki savaştan kaçarak önce İskenderun’a ardından da bir umutla İstanbul’a gelmiş. Hani televizyonlarda görmeye alışık olduğumuz türden, bir evde onlarca kişi yaşayanlardan biri Firaz. Ablası, kardeşleri, kuzenleri ve bazı uzak akrabalarıyla iki odalı bir evin bodrum katında yaşıyorlar. Anne ve babasını ise savaşta kaybetmiş Firaz.
Aslında Firaz’ın hikayesi de diğer mültecilerle aynı. Şiddet, açlık, soğuk, kan ve ölüm.
Firaz’ın hikayesini biraz daha acıklı kılansa kendi ülkesinde başarılı bir mimar olması. Ayrıca İngilizce ve Fransızca biliyor. Türkçe’yi tam olarak öğrenememiş ama birkaç aya kalmaz Türkçe’yi de akıcı bir şekilde konuşacak.
Mimar Firaz, Türkiye’deyse Bağcılar’da tekstil işi yapan bir iş yerinde “ortacı” olarak çalışıyor. “Ee, ne var bunda, çocuk iş bulmuş çalışıyor.” diyebilirsiniz. Aslında durum hiç de öyle değil.
Gelin bu konuda Firaz’a kulak verelim:
“Bana 600 Lira veriyor, ama ben para diyince para yok diyor.”
Firaz emek sömürüsünden dertli. Aylardır parasını alamıyor. Günlük gelen sıcak yemek, bir daha iş bulamam korkusu Firaz’ı o iş yerine bağlayan nedenlerden bazıları.
Tek hayali İngiltere’ye kaçmak; çünkü orada mültecilerin daha rahat edebileceğini düşünüyor.
Firaz, bir gün İngiltere’ye kaçabilir mi bilmiyorum. Ama gerçek şu ki; Türkiye’de kış kapıda. Parklarda yaşayan yüzlerce Firaz var. Yol kenarlarında, sokak köşelerinde, derme çatma çadırlarda kalan Firaz’lar....
Sahi bedava işçi çalıştırmaktan başka ne yapıyoruz?
Yok, yok. Türk insanı misafirferverdir(!)