Dünyanın pek çok ülkesinde müzedeki eserler, müze ziyaretçileri tarafından yahut çeşitli başka sebeplerden zarar görme riski ile karşı karşıyadır. Buna kimi zaman bir kaza kimi zaman da bilinçsiz ziyaretçiler sebep olur. Belki hatırlayacaksınız İtalyan heykeltıraş Antonio Canova'nın heykelinin üzerine oturan dikkatsiz bir kadın, heykelin ayak parmaklarını kırmıştı. 1700’lerden günümüze herhangi bir hasar almadan gelebilen eser, maalesef ki bu dikkatsizlikle yapılışından 300 yıl sonra talihsiz bir kazaya kurban gitmişti.
Peki, Rusya’da canı sıkıldığı için tam da Türk işi bir şekilde 1 milyon dolar değerindeki tabloya kaş-göz çizen güvenlik görevlisini kimler hatırlıyor? Sadece ziyaretçiler değil, bizzat o eseri koruması gereken güvenlik görevlisi de maalesef ki esere hiç olmadığı bir hale sokmuştu.
Yine haberlere yansıdığı için hatırlayacaksınız Amerika’da bir vandal, kız arkadaşıyla kavga ettikten sonra Teksas'taki Dallas Sanat Müzesi'nin ön kapısını ve 5 milyon dolarlık antik Yunan eserlerini kırmıştı. İnternetteki haberleri tararsanız bunun gibi sayısız örnekle karşılaşabilirsiniz.
Yüzlerce, belki de binlerce yıl önce ortaya konan sanatsal ürünleri, arkeolojik buluntuları kısaca bizden sonraki kuşağa aktarmamız gereken kültürel mirasımızı korumanın en güvenli yolu olarak “müze” fikri ortaya atılmış. Dünyanın her ülkesinde de kültüre verilen öneme göre müze binaları yapılmış. Kimisi oldukça modern ve güvenli kimisi ise oldukça mütevazı. Ne şekilde yapılırsa yapılsın bu müzelerin tek bir amacı var: Kültürel mirası korumak. Müzeler üzerlerine düşen bu görevi çoğu zaman layıkıyla yerine getirirken maalesef biz ziyaretçiler bu konuda yeterli özeni göstermiyoruz. Az önce de söylediğim gibi vandallar dünyanın her yerindeler. Tabii, bizde de yok değiller.
MÜZE GEZME KÜLTÜRÜMÜZ VE BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
Van çok uzun zamandır aklımda olan bir şehirdi. Ülkenin neredeyse her yerini gezmiş fakat Van’a daha önce hiç gitmemiştim. Hemen gezilecek yerler listemi hazırladım. Van Kalesi, Akdamar Adası ve tabii ki Van Müzesi ilk sırada yer alıyordu.
5 Temmuz sabah 09.00 civarı Van Müzesi’ni ziyarete gittim. Müzeye gireceğim sırada büyük bir otobüs durdu ve otobüsten çoğunluğu zannediyorum emekli vatandaşlarımızdan oluşan kafile müzeye akın etti. Hep birlikte müzeye giriş yaptık. Müzeye giriş yapmamızla olaylar da gelişti.
Daha önce hem Türkiye’de hem de farklı ülkelerde onlarca müze gezmiş biri olarak ilk defa kapalı müze binasında bir rehberin bağıra bağıra eserleri anlattığına şahit oldum. İlk başta önemsemedim ama eserlerin bilgilerini okumakta zorlanıyordum. Kulaklığımı takıp klasik müzik açtım ama nafile, o kadar gürültü vardı ki yine de eser bilgilerini okumakta zorlanıyordum. Küçük bir kalabalık rehberi dinlerken kalabalığın çoğunluğunu oluşturduğu vatandaşlar da flaşlı bir şekilde eserlerin önünde fotoğraf çekilmeye başladılar. Eserin kendisi, tarihi, değeri hiç önemli değildi. Varsa bir karelik daha fotoğraf. Asla bitmeyen fotoğraflar... Hatta öyle ki eserlere bakabilmek için bu fotoğraf sağanağının bitmesini beklemem gerekti. Yine bazı vatandaşlarımız eserlere dokunuyordu. Bunun üzerine etrafta bir görevli aradım ama maalesef ki yoktu. Sanki müze kaderine terk edilmişti. Böylesi bir gürültüde müzeyi gezmek de maalesef ki mümkün değildi.
Giriş kısımdaki görevlilerin yanına giderek içerideki durumu anlattım ve hiçbir güvenlik görevlisinin olmadığını söyledim. Ardından Van İl Kültür ve Turizm Müdürü Erol Uslu’yu arayıp durumu anlattım. Van Müzesi’nin eski müdürü de olan Uslu konuya oldukça önem verdi. Müzeye beş tane güvenlik görevlisi alındığını söyledi ve asla rehberli turlara da izin vermediklerini söyledi.
Sonuç itibari ile bir vatandaş olarak özellikle Urartu Dönemi ile ilgili zengin bir arşive sahip olan müzeyi gezemedim.
Şimdi soru şu: Bu eserler o rehberin mi, Van Müzesi’nin mi, eserlere aldırmadan fotoğraf çekenlerin mi yoksa bütün bir insanlığın mı?